24 Haziran 2015 Çarşamba

KÜRT SORUNU ÜZERİNE!..2..belgin aksoy.

KÜRT SORUNU ÜZERİNE!..2..belgin aksoy..Bu tarihte ilk defa olan bir şey değil. Mesela Hititler de kendilerine neşili diyorlardı ama, komşuları için Hitit idiler, Almanlar kendilerine deutsch der, ama slavlar için Nemski, fransızlar için Alleman, İtalyanlar için de tedeschi dirler. Ingilizler ise yekten German deyip geçmişler. Sanırım daha kapsayıcı olan bir tabir, ancak ilk kullanan Romalılar. Romalılar tüm germen kabilelerinde benzer olan şeylere odaklanarak hepsine bu ismi vermişler. Aynı hesapla Kürt tabiri bildiğim kadarıyla Arap yazarların kullandığıkapsayıcı bir tanım: Kurd-çoğulu ekrad. Olasılıkla belirli bölgede yaşayan adetleri ve dilleri ortak bir halkı belirten bir sözcük.Kürtleri 18.yy dan sonra oluştu demek iddialı olur, ama Kürtçenin farklı lehçelerde de olsa yazılı hale gelmesi elbette bir dönüm noktası olsa gerek.sanırım o bölgelerde merkezi otorite ile arajman içinde yaşayan feodal beylerin varlığını kabul etmek durumundayız. Mezhep kuşkusuz önemli bir gerekçe idi, kimin Osmanı'ya kimin Safevilere bağlanacağı hususunda. Bunların dil olarak da uniter bir hale gelmeleri gerçekleşmemiş. Yazılı kültürün gecikmesiyle ilgili. Şu an aslında bir labratuvar misali bakmak lazım. Siyaseten Sorani'nin standartlaşması beklenir, ama Kurmanci konuşanların sayısı daha fazla. Zaza tartışmasını burada yapmak doğru mu bilemiyorum. Onların Kürt dil grubu ile akrabalık dereceleri bildiğim kadarıyla tartışmalı bir konu. Tunceli yanılmıyorsam bu toplulukların yaşadığı bir yer.Benim bildiğim kadarıyla kapalı Kürt bölgesi tanımlamak da zor. Genelde şehir merkezlerinde Türkçe kırsalda Kürtçe dağılımı var. Bunu merkezi otorite ile açıklasak bile, bir de sürülen Türkmeneler olmuş Kürt bölgelerine. Bir kaç kuşak sonrasında Kürtleşiyor haliyle. Bunları ayırdetmesi kolay, eğer şafi değil de hanefiyseler genelde bir yörüklük oluyor kökende. Karışık işler, bana göre Anadolu öyle mozaik falan değil, bildiğin içinde türlü pişen bir tencere:)

Ben aslında bir kültür tarihçisi olarak bazı değerlendirmeleri yapacak yetkinlikteyim ancak gerçek anlamda bir filolog /indogermanist değilim. gene de haddim olmayarak şu uzun metni sizinle paylaşmak isterim, umarım baymıyorumdur:Yazdıklarım ne kadar açık bilemiyorum. Ama meselenin özünde her hangi bir kültür varlığına a, b ya da c milliyetinindir şeklinde keskin bir cevap verememekle ilgilidir. Yaşam tarzlarındaki belli bir devamlılıktan belki.
Türkmenlere gelene kadar bu topraklara o kadar çok değişik kavim geldi ve kaldı ki bunları çözümlemek imkansızdır. Bazı şeyler kim gelirse gelsin kalır. Gidip Yazılıkaya Hitit tanrı kabartmalarına bakarsanız, kadınlarda kılık ve kıyafetin aslında yakın zamana kadar ninelerde de gördüğümüz kıyafetler olduğunu görürsünüz. Halkın batıl inançlarının arkasında sadece Şamanizm değil aynı zamanda Anadolu'nun eski pagan dinleri yatar. Bu geçmişe her hangi bir milliyetin adını vermeye çalışmayı ben kendi adıma art niyetli buluyorum.
Pek üstünde durulmayan, bizim ülkemizde siyaseten pek tercih edilemeyen genetik arkeoloji dediğimiz bir şey vardır. Buna göre genetikten yola çıkarak bir topluluğun ne zamandır bir yerde olduğunu, yahut hangi bölgelerden göç aldığını kestirmek mümkündür.
Bu konuda henüz resmi bir rapor okumadım o neden le söyleyeceklerim nihai değil. Ancak mesela Anadolu'da dünya ortalamasının çok üzerinde bir çeşitliliğe (yanlış değilsem 20 nin üzerinde köken bölgesi tanımlanabilmiş) sahip genetik yapı olduğundan söz ediliyor. Belli bir standarttan söz etmek mümkün değil. Mesela Karadeniz'in iki yakası arasında bir benzerlik var, aynı şekilde egenin iki yakası arasında da. Rivayet olunur ki, bu konuda en çok çalışmış olan Amerikalılar, bu genetik çeşitlilikten dolayı bizi yok edebilecek bir biyolojik silah olamayacağına hükmetmiş, bu tabii magazin tarafı da olabilir işin.
Bir diğer mevzuu ise Orta Asya ile ilişkiler. Genetik bize, bizim Orta Asya ile ilişkilerimizin çok yoğun olmadığını söylüyor. Yani Anadolu'da yaşanan bir "kültürleşme" sürecidir. Türk etnisitesi değil Türk dili gelmiştir. Bunun da tarihi koşullarına bakarsak bu bölgede 8 yy’ dan beri zaten büyük bir otorite ve alt yapı boşluğu vardı. Sebep özellikle Arap akınları. 11. yy da Anadolu’ya gelen Oğuzların, bir başka değişle, “medeniyet bilmez” bu atlı göçebelerin dili inanılmaz bir hızla tarihin en önemli kültür taşıyıcısı dillerinden biri olan Yunancayı iç bölgelerde ötelemeyi başardı. Çünkü Selçuklular küçümsenemeyecek ölçüde hizmet ve güvenlik götürüyorlardı. Demografik olarak büyük bir yenileşme yok. Sadece oraya buraya dağılan Türkmenler varPek itiraf edilmez ama, Malazgirt Savaşı sonrası Anadolu’ya giren Türkmen sayısı azdı. Bazı tarihçiler 11. yy’da 1 milyona kadar ulaşan rakamları yazar çizerler ama, bunlar olaya biz arkeologlar gibi bakmaz. Bir milyon kişinin bir yerlerden kalkıp başka bir yere gittiğini söyleyebilmeniz için geldikleri yerlere bakmalısınız. O yerler boşalmış mı? Bir milyon Türk beraberinde 10 milyon keçi getirmiş olsa bu pek çok yer için büyük bir felaket anlamına gelir. Anadolu’nun o tarihte boş olduğunu söyleyenler, boş derken aslında devletin (Bizans’ın) içinde bulunduğu krizden yola çıkarlar.
Ancak biz gayet iyi biliyoruz ki idari sistemin krizi halkı ortadan kaldırmaz. Karanlık çağ diye bir şey yoktur zira; sadece yaşam tarzında kırılmalar yaşanır. Protohistorik dönemlerden bunu çok iyi biliyoruz. Kriz zamanlarında kentler boşalır, ülkeler değil. Bu en eski stratejilerden birisidir. Mesela 2001 krizinde de Istanbul’dan bir geriye dönüş yaşandığı hepimizin hafızalarında. “Back to the basics” der Anglosaksonlar. Yani temele, öze dönüş. Anadolu halkı için de kırsalıdır basic olan, bugün dahi. Tarihi devirleri inceleyenlerin en büyük metodolojik yanlışı, bu süreci bilmemeleri, görmemeleridir; sadece yazılı kaynaklar ve siyasi tarih üzerinden çıkarım yapmalarıdır. Siyaset oysa sıradan insanların yaşamında bir rol oynamazyani Malazgirt’te Türklerle Bizanslıların tepişmesi, Erzurum’un yaylasındaki bir çobanın hayatında çok fazla bir şey değiştiremez.
Bugün Karadeniz hariç Anadolu’nun tarihi kentlerinin tümünde bir Selçuklu hanı, külliyesi camii vardır. Bunlar insanlara hizmet ve güvenlik sunan birimlerdi. Selçukluların kurduğu ticari yollar, han ve kervansaraylar belli bir kalkınmayı getirdi ve bu atlı göçebe, ancak öncesinde İran topraklarında bir nebze kent kültür tanımış toplulukların burada kalıcı olmasına ve fethettikleri bu topraklarda fethedilmelerine sebep olmuştur. Bu arada çok önemli bir tarihsel olay da cereyan eder. Moğolların batıya doğru yürüyüşü Horasan ve İran’dan pek çok insanın (en ünlü mülteci Mevlana ve ailesidir) Anadolu’ya gelmesine sebep olur.
Kösedağ Savaşı ile Moğollara hepten teslim bayrağı çekilir. Ancak Moğol ordusunu sırf Moğolların oluşturduğunu düşünmek yanlış. Avrasya steplerinde önlerine kattıkları ne kadar halk varsa (muhtelif, “Aryen” topluluklar, Slavlar vs) hepsi bu orduda temsil ediliyordu. Bunların yarısı bile Anadolu’da spermlerini saçsa genetik haritanın nasıl şekillenmiş olabileceğini tahmin etmek zorTabii bir de Haçlılar peyde olur o zamanlarda. Aynı şey onlar için de mümkün, hatta bunlar kadınsız geldikleri için spermlerini saçma konusunda muhtemelen daha büyük bir motivasyon içindeydiler. Sulandırdığımı düşünebilirsiniz, ama devletlerin değil, insanların tarihini yazacaksak bu detayları görmezden gelemeyiz.
Maksadım tarih dersi vermek değil, sadece insanların neye neden inandıklarını açıklama zorunluluğu vardır. Bana göre Anadolu içinde türlü pişirilen bir tencereden farksızdır. Kürtlerin/Türklerin büyük bir tarihi yoktur, Anadolu’nun renkli bir tarihi vardır. Pek aşikar ki biz ne Türklüğü ne de Kürtlüğü genetik ile tanımlayabiliyoruz. Hiçbir şekilde doğuştan aldığımız özellikler bizi özel kılmaz. Ancak kendi tercihlerimizle özel olmayı hak ederiz. Sorulması gereken Kürt mü, Türk mü olduğumuz değil, gerçekten kendimizi bu topraklara ait hissediyor muyuz, budur. Gerçekten bu topraklarda bir beraber yaşama arzumuz var mı?
Kürt milliyetçiliğini Türk milliyetçiliğinin panzehiri olarak görenler çok büyük bir yanlış içindeler. Kürt milliyetçiliğine ilerici demokrat bir anlam yükleyip, tersi değerleri Türk milliyetçiliğine yıkmak bana göre belden aşağı vurmaktır. Dahası Türk milliyetçiliğinin de ilerici değerlendirilebileceği bir dönem geçmişte olmuştu. . Ama o devirlerde kalmadığımız da ortada. “Political correctness” denen herze yüzünden , aydınların suskunluk içinde olduğunu düşünüyorum. Tarihsel sebeplerden dolayı eğer Türkçe dominant dil olmuşsa bu yüzden kendimi üstün hissetmem, ama kültürünün ezildiğini düşünen hiç kimseye de özür borcum yoktur.
Kürtçenin yazılı hale gelmemesinin sebepleri vardır. Yazı bilgi saklamak ve aktarmakla ilgili bir şeydir. Demek ki bu insanların tarihlerinde bilgi ile geliştirdikleri ilişki biçimi bunu gerekli kılmamış. Yazılı forma geçemedikleri için de bir kültür dili değil, yerel bir dil olarak kalmışlar. Bunu Kürtlerin kendi devletlerinin olmayışı ile açıklamak eksik ve yetersizdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder