30 Haziran 2015 Salı

BANA ANLATMADIĞIN RÜYALARIN KALMIŞTI SADECE!...

bana anlatmadığın rüyaların kalmıştı sadece 2008 yazında.yırttım yok ettim seenden bana kalanları inkarların karşısında. yaşamamıştım yaşamımda böyle bir öfke..bunu da yaşadım, yaşattın bana...bir insana bu denli yok edici ve düşmanca davranacağım gelmezdi aklıma.görmediğim ihanet,duymadığım inkar,yalan,tatmadığım acı kalmadı sayende.gizli belgeleri yok eder gibi yok ettim yazdıklarımı.ilk küçük o güzel notmektubunu,mektuplarını,mektup karalamalarımı,temize çektiğin şiir defterimi ve anıdefterimi...sana kemdimi anlatmak için kaleme aldığım çalakalem yazdığım anılarımı.yırttığımda,yok ettiğimde mektupları yazılanları sordum kendi kendime,bir kıyıcıdan ne farkın var?..anlamamıştım yine yıllar sonra seni cansız bir madde yaktığınızı yokettiğinizi düşünürsünüz değil mi bu tür durumlarda?..seni anımsadım yıllar yıllar önce(1991)bana söylediklerini," onları sana veremem,emek ürünü onlar bana yazılmış mektuplar..."..(1991)...ne kadar güzel saptamalarda bulunmuştun,sahip çımıştın yazılanlara,mektuplara.korumuştun,kurtarmıştın o zamanlar onları benim faşizmmimden!..anladığımı zannetmiştim meğer seni,yıllar yıllar önce söylediklerini?..anlamamışım ne yazık ki seni!..yırttığımda yokettiğimde mektupları yazılanları sordum kendi kendime,bir kıyıcıdan ne farkın var?..orman doğrayıcısından?..ha balta ile ormanı katletmişsin,ha yazılanları?...yıllar yıllar sonra anlamamıştım yine seni.

26 Haziran 2015 Cuma

BATILI DÜŞÜNÜRLERİN 'ÖZGÜR/ŞÜPHECİ' DÜŞÜNCE ETRAFINDA TAVIR ALMALARI...

BATILI DÜŞÜNÜRLERİN 'ÖZGÜR/ŞÜPHECİ' DÜŞÜNCE ETRAFINDA TAVIR ALMALARI AYSBERG'İN GÖRÜNEN YÜZÜDÜR.ASIL BELİRLEYİCİ OLAN KAPİTALİZMİN TOPLUMSAL GELİŞMEYE ÖNCÜLÜK ETMESİ İLE AÇIKLANABİLİR!..
marx,kapitalizmi yapıcı/yıkıcı etki anlamında iki ayrı katogoride inceler.feodalizmi(toprağa dayalı ekonm.sistem)yıkarak kapitalist ilişkileri yerleştirdiği için kapitalizm yapıcıdır.diğer yandan kendi üretim biçimi ve yapısal kurumlarını geçirdiği için yıkıcıdır.din düşüncesi toplumun önünde set görevi görmesine rağmen toplumsal gelişmeyi durduramamıştır.doğu ve islam toplumlarında servet/mal/mülk feodal bey ve dini inanç gruplarının elinde birikip kullanılırken(mülk allah'ın),batı toplumlarında 'birey'in elinde kişisel servete dönüşmüştür(İtalya'da Rönesans'ın büyük "padrone"larınden biri olan Medici Ailesi sanat, edebiyat ve mimarlık tutkunu olarak uzun süre ülkede aktif rol almışlardır. Sanatı gösteriş için değil gerçek aydın oldukları için destekleyen Mediciler, Avrupa'nın en büyük sanat koruyucuları arasında yer alırlar. Mediciler, Fra Angelico, Botticelli, Donatello, Michelangelo, Leonardo Da Vinci ve Raphael gibi sıradışı sanatçılar ve büyük Rönesans ustalarına maddi manevi destek vererek yüksek sanatın yaratı süreçlerinde ve sanat tarihinde saygın bir yer edinmişlerdir.-lebriz com-Mediciler aristokrat veya soylu değildiler. Apenin Dağları eteğindeki Mugello Vadisi’nden geliyorlardı. Buna rağmen zamanla sadece Floransa’da ve Toskana topraklarında değil, bütün İtalya ve Avrupa üzerinde sanat sayesinde etkin olacak bir saltanat kurmuşlardır ve Mediciler, soylu olmamalarının açığını, modern müzeler ve koleksiyonlar çığırını açan girişimleriyle kapatmışlardır.-felsefe taşı-).islam/müslüman dünyasında bu tür rönesans hareketi görülmez.aysberg'in görünmeyen kısmı budur.asil,soylu,aristokrat(geçöiş miras sahibi)olmayan bazı aileler kapitaliszmin(girişimcilik,bireycilik ruhu)gelişiminden paylarına düşeni alarak zenginleşmiş,yeni bir zengin-burjuva-sınıf olarak toplumsal gelişmenin öncüsü olmuşlardır.

11.YZ.AVRP.ÜNİV.VAR İKEN İSLAM DÜNYASINDA MEDRESE/TEKKE/DERVİŞ(!)..

    11.YZ.'DA AVRP.'DA ÜNİV.YAPILANMALARI VARDI.OSM.VE İSLAM TOPL.İSE MEDRESE,DEVRİŞ,TEKKE,MOLLA,LALA İLİŞKİSİ SÖZKONUSUYDU!..BİLİM/İNANÇ ÇATIŞMASI LAİSİZM TARTIŞMASINDAN ÖNCE GÜNDEMDEYDİ!..
    sen dünyayı 'tanrı/allah' inancı ile açıklarken batılılar bilim,analiz,deneysel metodlar kullanarak 'akıl' yöntemleriyle açıklıyorlardı.batı medeniyeti,batıya özgü bir yaratım değildir.tarihi süreç içinde toplumların yarattığı birikimlerin batılı bilim/düşün adamlarınca keşfedilip yeniden günümüze uyarlanması,yorumlanmasıyla ortaya çıkan toplumsal zenginliktir.bu zenginliğe türklerin,islam/müslüman toplumların belirgin katkıları yoktur.

İSLAM İNANCI NEDEN HIRİSTİYAN İNANCI KARŞISINDA GERİLEDİ?..

    İSLAM İNANCI NEDEN HIRİSTİYAN İNANCI KARŞISINDA GERİLEDİ?..
    batı toplumları felsefe,sanat,kültür alanlarında doğu toplumlarına göre daha özgür bir ortam ve yaratıcılık içindeydiler.mutlaka doğu toplumlarında olduğu gibi batı toplumlarında baskı,şiddet yok değildi vardı.engizisyon mahkemeleri,aforoz edilmeler hıristiyanlığın kara delikleri olarak kaldılar.islami inanç dünyasında ise bu ve buna benzer cezalandırmalar uygulanıyordu (Ene'l-Hakk (Arapça: أنا الحق ), Arapça "Ben Ha...kk'ım", "Hak'tan gayrı değilim." demektir. Hakk gerçek ve doğru anlamlarına geldiği gibi aynı zamanda İslamda Allah'ın isimlerinden biridir ve bu söz kişinin Tanrı ile birleşip-bütünleştiği, Tanrı'nın kişide vücut bulduğu veya kişinin varlığının Tanrının varlığı içerisinde eriyip yok olduğu (Hulul) diğer bir ifade ile Tanrı'nın varlığının kişinin vücudunda yüz bulması anlamlarını da ifade etmektedir.[1] Bu düşünce Tevhid akidesine aykırı bulunarak ilk söyleyen kişi olan Hallâc-ı Mansûr'un idam edilmesine neden olmuştur.vikipedi).batı bilim adamları kilisenin bu baskılarına karşı 'birey'in özgürlüğünü savunarak rönesans ve reform hareketlerinin önünü açtılar.

İSLAM NEDEN HIRİSTİYAN İNANCI KARŞISINDA GERİLEDİ?..

    NEDEN İSLAM İNANCI,HIRİSTİYAN İNANCI VE BATI MEDENİYETİ KARŞISINDA GERİLEDİ,GERİCİLEŞTİ?..HIRİSTİYAN İNANCINA DUYULAN ŞÜPHE BATI TOPLUMLARINI SIÇRATIRKEN,DİNE DUYULAN İNAK VE DOĞMALAR İSLAM/DOĞU TOPLUMLARINI GERİCİLEŞTİRMİŞTİR!..
    Doğmalar,inaklar,bağnazlığın etkin olduğu,bilimin yavaş yavaş geliştiği dönemlerde insanlığın henüz felsefe,bilim,kültür,sanatla yüz yüze gelmediği dönemlerde-karanlık çağ-belirleyici olan 'bilinç' değil,kalıplaşmış düşüncelerdi (Galileo hem yüzyılla...rdır hakim olan Aristoteles akımından, hem de Kutsal Kitap'tan şüphe duyarak Orta Çağ'daki bilim anlayışında devrim yaratmıştır.Galileo, kendisinden önce Copernicus'un öne sürdüğü güneş merkezli evren kuramını benimsemiş ve bu nedenle Vatikan kilisesi tarafından iki defa yargılanmıştır. Kilise dünya merkezli bir evren anlayışını savunuyordu ve Copernicus teorisini dine aykırı buluyordu. 1614'te ilk mahkemesinde görüşlerini yayması ve öğretmesi yasaklanmış, 1632'de yazdığı bir kitap nedeniyle yargılanması sonucu ömür boyu ev hapsine mahkûm edilmiştir.vikipedi).din düşüncesinin ana merkezini 'idealizm' oluşturur.bu teoreme göre 'düşünce'(ide)önceden bilincimize yerleştirilmiş bilgiler kümesidir.biz bu düşünceleri 'madde'leri görüp tanıdıkça isimlendirir,işlevlerini öğrenebiliriz.bu doğmalara karşı(copernicus/galilleo örneği) şüphe duyan insanlar kilise baskısına yargılamalarına boyun eğmeden araştırma,gözlem ve deneylerine hız vererek 'bilim'in yaratılmasını sağlamışlardır.

24 Haziran 2015 Çarşamba

NEOLİTİK DÖNEM ÜZERİNE!..2..belgin aksoy...

Şu an için beynim 20 yy olaylar hakkında yorum yapabilecek durumda değil. İki kavram beynimde dönüp duruyor: sequentail hierarchy ve simultanous hierarchy. Bunlardan ilkine ardışık ikincisine de eş zamanlı mı demek lazım? Derler ki alimler bunlardan ilki çok dik hiyerarşilerin oluşmadığı toplumlarda olur, diğer ise daha kompleks toplumlarda. Buradan neolitiğe dönecek olursak beklenen hiyerarşi daha "düz" basamaklaşmaların olduğu toplumlar olsa gerek. Ben aslında seneler boyu neolitik toplumlarda basamaklaşma/hiyerarşi olduğuna inanmamıştım. Bana göre sadece segmentler vardır. Bir grubun diğer grupla arasındaki bir görev farklılığı tarafında beslenen ancak belli bir alt-üst ilişkilendirmesinin çok doğru olmayacağı yapılar. BU nokatada ritüelin gücü devreye giriyor ve aslında insan hayatında hem sosyal hem de ekonomik etkinliklerin organizasyonunda "dinsel" geriplanların her şeyin önüne geçtiğini görüyoruz. Neolitik toplumların egaliter oldukları şeklinde bir efsane dolanır duru ortalarda. Bunlar sadece egaliter deği, aynı zamanda da anaerkillermiş şeklinde. Aslına bakarsanız bu da peşin fikirli halde üretilmiş kavramlar. Matriyarkallik hakkında ne biliyoruz? İk tane şişman çıplak kadın figürini bulduk diye bir dönem anaerkil demek zırvalık. Ya çatalhöyükte 7-9 bin kadar insanın yaşamasına ne diyeceğiz? Elimizde bunların egaliter olduğuna yönelik hangi bulgular var? Evlerin envanterlerine baktığımızda sosyal bir tabakalaşmaya işaret eden hiç bir şey yok. Orada burada duvar resmi, ihtimal dini amaçlar... ama bu sosyal tabakalaşma demek değil. Pekiyi neolitik yaşam kalitesinde bir düzelme getirdi mi? Şüpheli. Ekstrem bir örnek olmasına karşın Çatalhöyükte erkekler 22-23 kadınlar 25-26 yaşı bulan bir ömür sürdürüyorudu. Pek çok paleolitik toplumda bu 30lu yaşların sonudur oysa. Genelde travmaya bağlı ölümler varken neolitik insanlarının kemik hastalıklarının ardı arkası kesilmemiş. İhtimal değişen diyetten dolayı metabolizma hastalıkları, mesela şeker ve diğer gastrointestinal rahatsızlıklar baş göstermeye başladı. Aynı yerde yaşayan insanların mesela Çatalhöyük gibi sokak ve kapı kavramının dahi olmadığı bir sıklık içinde yaaşayan bir topluluğun hijyenanlayışını tahayyül etmek zor değil. Enfeksiyon hastalıklarının da artmış olması pek muhtemel. Ya ya, her sene bir iki saf öğrenci çıkar o zamnalarda insanların daha uzun yaşadığına inanan. Sebep kanser yok, oysa ki insanlar aslında kanser olacak kadar uzun yaşamıyorudu.
bir de insanı yaradılışın zirvesinde sanan anlayış var tabii. Kendikendine doğum yapmayı beceremeyen, doğum sırasında bebek ters geldi, kanama oldu mikrop kaptı, rahim ağzı açılmadı vs vs sebepten bir sürü kadın öldüğünğn farkında değiliz, bizden başka hiç bir memeli doğurma konusunda bu kadar beceriksiz değil.
Neyse, dağıtmayalım. Yani aslında bakış açısına bağlı olarak neolitiğin nesini devrim olarak değerlendirip değerlendiremeyeceğimiz tartışılır.

NEOLİTİK DÖNEM ÜZERİNE!..1..belgin aksoy...

Aslında siz günümüzden başlayarak geriye doğru sararak anlatıyorsunuz. Ben tersini yapacağım; geriden başlayarak günümüze doğru ilerlemeye çalışacağım. Neolitikten yüksek kültürlerin doğuşuna kadar olan süre bugün önem verdiğimiz değer ve kurumların oluşmaya başladığı dönemdir.Neolitiğin maddi kültürünü çalışmak çokları için sıkıcıdır. Ancak teorisi bol dönemdir. Insanın 2-3 milyon yılı bulan varlığını değerlendirdiğimizde paleolitik çağın günümüzden 13-14 bin yıl öncesine kadar dünyadaki tek yaşama biçimi olduğunu görüyoruz. Avcılık ve toplayıcılık. Anahtar kelimeler bunlar. Insanın tabiat olaylarına müdahale edemediği, ancak ona sunulanlarla idare etmek durumunda kaldığı bir dönem. Üretim aracı gibi bir kavram yok. Biri mağara adamının mülkiyeti ne olabilir? Kullandığı çakmak taşı aletler mi?Biz bir şekilde mağara devri insanlarının açlıkla ve diğer zorluklarla karşı karşıya yaşadıklarını düşünürüz. Ancak bu aslında kendi alışkanlıklarımızın dayattığı bir klişedir. Aslında modern paleolitik topluluklar üzerinde yapılan gözlemler onların günlük hayatlarında hayatta kalmayı garanti altına almak için ayırdıkları zamanın (avcılık ve toplayıcılık için) çok büyük olmadığını biliyoruz. Başka türlü sorumluluklar, örneğin sosyal ilişkiler ya da dini görevlerin yapılması da önemli bir rol oynuyordu.Pekala ne oldu da milyon yıllık paleolitik ilişkiler değişti? Neden neolitik devrim "bereketli hilal" de gerçekleşti?.Bir açıklama modeline göre buzul çağı sonrasında insan toplulukları değişen koşullar nedeniyle yeni stratejiler geliştirmeye başladı. Doğrusal düşünülen bir model bu: tarımın vehayvancılığın yerleşikliğe sebebiyet verdiği mantıklı bir neden sonuç ilişkisi gibi görünse de, aslında yerleşikliğin neolitik devrimden önce gerçekleştiğini yeni yapılan çalışmalar (90'lar sonrasında) bize gösterdi.Göbekli tepe bu garip dönemin en önemli buluntu yeridir. Buradaki stellerdeki kabartmaların ne anlama geldiğini düşünmeden önce böyle bir tesisi hiç bir metal aletin olmadığı bir dönemde nasıl oluşturulduğunu, nasıl bir iş organizasyonun, nasıl bir toplumsal yapılanmanın var olduğunu düşünmek durumundayız. Bir stelin oluşturulması ne kadar bir iş gücü gerektiriyordu? O işgücünü orada istihdam ederken onların hayatta kalması için birilerinin fazladan avlanması /ihtiyaç fazlası toplayıcılık yapması gerekiyordu. Bunun en baştan planlanmış bir iş bölümü olması gerekiyordu. Insanları bu sıkıntıyı üstlenmeye zorlayan sebep neydi? Manevi tahayyüllerin oluşturduğu baskı. Yoksa neden o taş çağı  insanları Güneydoğu anadolu bozkırında öylesine bir tesisi gerçekleştirsin?Son yıllardaki araştırmalar ritüelin neolitik devrimi tetikleyen bir eten olduğundan da söz eder. Ian Hodder adlı bir ingiliz arkeologun bu konuda yazıp çizdikleri ilginç. Der ki insan aslında büyük ritüeller için bir araya gelmek zorundaydı ve toplulukların sayısı arttıkça bunların beslenmesi için bu ritüel merkezlerin etrafında sistematik bir tarım hayvancılık yapılmaya başlandı. Ortadoğu, daha doğrusu Lübnan/antilübnan  dağları-Toroslar ve Zagroslar dan oluşan bereketli hilal denen bu çekirdek bölge yaban koyunu ve yaban tahılının da ana vatanıydı. Bu nedenle en erken kültür bitkileri bunlar oldu, bir başka bitki değil. Ritüelin gücü gerçekten büyük müydü? Ben tek cevaplı çözümlerden birazkaçınırım, bir doğru cevabı bulmak başka cevapları otomatikman yanlış yapmaz zannımca.Şimdilik bu kadar, epipaleolitik dediğimiz bu dönemler neolitiği hazırlayan dönemler oldu ve Anadolu'daki epipaleolitik içinse hiç bir model önerisi yapılmadığını söylemeden edemeyeceğim. bu da ayrı mesele

KÜRT SORUNU ÜZERİNE!..3..seyfettin ülger...

filmin ikinci yarısını izledim aynı hazla.olayı anadolu'ya çok güzel bağlamışsınız.sosyal bilimlerin izlediği yol ile siyaset sosyolojisi veya siyaset ideolojisinin izlediği yol ve stratejiler açıklamalar yol/yöntem açısından çok farklı.çünkü sosyal bilimler 'ideolojik' teorik bir amaç ve yan tutmazlar 'gerçek'leri ortaya çıkarırlar,pozıtiv bilimler,siyaset sosyolojisi ve bunu ideolojiye dönüştüren teorisyenler bu gerçekleri alarak veya bu gerçeklerden yararlanarak kendi siyasi savunularına dayanak yaparlar.sizin açıklamalarınız gayet açık ve duru,öyle baymak ne demek ben sizin yazdıklarınızı okurken bilimsel anlamda mest oluyorum.ama şöyle bir 'sorun'var,sizin yazdıklarınızı benim vitrinime alırken kan uyuşmazlıkları eğri büğrü duruşlar oturmamışlıklar oluyor.çünkü biz siyaset sosyolojisi/toplumsal katmanların tarihi süreç içinde yerlerini yerli yerine koyarken kullandığımız metodlar çok farklı.bu farklılıkları burada anlatmak hem sizin açınızdan hem benim açımdan çok zor.sadece bu tür yazışmalarda kanuşup tartışma imkanımız var.bir anlamda iki farklı dünyanın iki düşünen/yazan ayrıştıran insanlarız ve elimizde farklı yöntem araçlar bunlarla yaşamı yorumlamaya açıklamaya çalışıyoruz.bu anlamda sizden öğreneceklerim oldukça farklı.bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum.siz tartışmalarımızın başında bu konulara değinmiştiniz anımsasanız.osmanlı dönemi,şeyh bedrettin ve diğer konularda neden ilgisiz kalındığı türden sorular sormuştunuz çok haklı olarak.işte o sorularınızın cevabı benim onlar adına soruyorum size.sizde erinmeden onca işinizin arasından çok kapsamlı özlü tarihi/sosyal/kültürel/siyasi/dil anlamında yaşamın parçalarını bir araya getirip kronolojik bir sıra ve bilimsel bilgi disiplini içinde aktarıyorsunuz olayı ciddiye alıyorsunuz mütevazi bir biçimde bilgilenme bilgi dağarcığınızı benimle paylaşıyorsunuz.ben bu anlamda sizin yanınızda 'çırak' dahi olamam(!)...sorduğum soruların maddi yanları da yok!..yani akademik bir formasyondan geçmediğim için tek yanlı biçimde algılaadığım anlamda soru soruyorum.onun için bu cahilane davranışlarımı affedin.inanırmısınız hayalimdeki içimde kalan bu konuları bir gün sizinle paylaşacağım tartışacağım aklıma gelse gülerdim.istediklerim oluyor,bunda doğaüstü bir durum varmı yokmu bilmiyorum ama kendimi şanslı hissediyorum ve çok mutluyum!..teşekkürler!...Evet!..Yunan dili anlattığınız gibi dünya medeniyet ve uygarlığın taşıyıcısı oldular ama güçlü bir devlet olamadılar.18 yzy.devlet olabildiler.bu konuda sayfada bir yazı yazmıştım okumusmuydumuz? neden yunanlılar onca medeniyet ve kultur taşıyıcısı olmalarına rağmen reform/rönesans Avrupa'da gerçekleşmiştir?.bunun nedeni olarak Akdeniz/Ege'den bugünkü bulundukları coğrafyaya göç etmeleri göçerlikleri kendilerini taşımak,'kultur/sanat'i oralarda bırakmalarına yol açmıştır görüşü ile bir açıklama var.bu açıklama sosyal bilimler acısından dogru,göçer toplumların yerleşik toplumlara gore bulundukları yere kök salması daha zayıf bir durum.sizinde açıklamalarınız bu anlamda örtüşüyor.roma'nin bir parçası olmalarının arkasında farklı siyasi/ekonomik nedenler yatıyor.osmanli bu anlamda Roma'ya gore tezatliklar mı içeriyor ?...ornegin Osmanlı'nın dili yok!...veya kendine özgü bir dil yaratmış,bu dilin altyapısı ve grameri yok!..devlet olmaları konusunda bu durumu nasıl açıklamak gerk?..Roma gibi ne din konusunda ne de dil konusunda hegomonik bir durum var.bu emperyal durum nasıl başlatılmış?. Yunan halkı nasıl ki Roma'nın eyaleti ise,kürtlerde Osmanlı'nın eyaleti durumundaydilar(resmi anlamda değil ) sizin ileri sürdüğünüz tezlere katılıyorum.burada 'milli zulum'u ortadan kaldirmak(mahir cayan'in tespiti)lazım.demokratik hak ve özgürlükleri,örgütlenme haklarının sağlanması gerekmektedir.bu taleplere Türklerin talepleri zaten çalışmaktadır.demokrasi geleneği olmayan Türkler bunu gerceklestirememenin sancıları içindeler zaten.demokratik bir anaysanin olmaması,sorunları demagojik demokrasi nutuklariyla çözmeye çalısmaları,secim/anayasa/c.baskanligi secim tartismaları,kürtlerin talepleri buna eklenince kriz aşılamaz duruma gelmektedir.kurtlerin derli toplu bir coğrafyada olmamaları demografik olarak dağınık durumları,feodalizmin çözümlemesi milli burjuvazi yaratmalarının önünde cok büyük engeldir.turkler nasıl ki işbirlikçi burjuvazi biçiminde emp./kapt.sisteme bağlanmışlarsa kurtlerin işbirlikçi(ittifak oldukları kurt zenginlerin,toprak ağalarının)kesimi AKP icinde bu yandasliklari tescil edilmiş durumdadır.gecmiste bu durum CHP saflarında gözüküyorlardı.(1920-50)..demokrat partinin kurulmasıyla bu denge bozuldu.

KÜRT SORUNU ÜZERİNE!..2..belgin aksoy.

KÜRT SORUNU ÜZERİNE!..2..belgin aksoy..Bu tarihte ilk defa olan bir şey değil. Mesela Hititler de kendilerine neşili diyorlardı ama, komşuları için Hitit idiler, Almanlar kendilerine deutsch der, ama slavlar için Nemski, fransızlar için Alleman, İtalyanlar için de tedeschi dirler. Ingilizler ise yekten German deyip geçmişler. Sanırım daha kapsayıcı olan bir tabir, ancak ilk kullanan Romalılar. Romalılar tüm germen kabilelerinde benzer olan şeylere odaklanarak hepsine bu ismi vermişler. Aynı hesapla Kürt tabiri bildiğim kadarıyla Arap yazarların kullandığıkapsayıcı bir tanım: Kurd-çoğulu ekrad. Olasılıkla belirli bölgede yaşayan adetleri ve dilleri ortak bir halkı belirten bir sözcük.Kürtleri 18.yy dan sonra oluştu demek iddialı olur, ama Kürtçenin farklı lehçelerde de olsa yazılı hale gelmesi elbette bir dönüm noktası olsa gerek.sanırım o bölgelerde merkezi otorite ile arajman içinde yaşayan feodal beylerin varlığını kabul etmek durumundayız. Mezhep kuşkusuz önemli bir gerekçe idi, kimin Osmanı'ya kimin Safevilere bağlanacağı hususunda. Bunların dil olarak da uniter bir hale gelmeleri gerçekleşmemiş. Yazılı kültürün gecikmesiyle ilgili. Şu an aslında bir labratuvar misali bakmak lazım. Siyaseten Sorani'nin standartlaşması beklenir, ama Kurmanci konuşanların sayısı daha fazla. Zaza tartışmasını burada yapmak doğru mu bilemiyorum. Onların Kürt dil grubu ile akrabalık dereceleri bildiğim kadarıyla tartışmalı bir konu. Tunceli yanılmıyorsam bu toplulukların yaşadığı bir yer.Benim bildiğim kadarıyla kapalı Kürt bölgesi tanımlamak da zor. Genelde şehir merkezlerinde Türkçe kırsalda Kürtçe dağılımı var. Bunu merkezi otorite ile açıklasak bile, bir de sürülen Türkmeneler olmuş Kürt bölgelerine. Bir kaç kuşak sonrasında Kürtleşiyor haliyle. Bunları ayırdetmesi kolay, eğer şafi değil de hanefiyseler genelde bir yörüklük oluyor kökende. Karışık işler, bana göre Anadolu öyle mozaik falan değil, bildiğin içinde türlü pişen bir tencere:)

Ben aslında bir kültür tarihçisi olarak bazı değerlendirmeleri yapacak yetkinlikteyim ancak gerçek anlamda bir filolog /indogermanist değilim. gene de haddim olmayarak şu uzun metni sizinle paylaşmak isterim, umarım baymıyorumdur:Yazdıklarım ne kadar açık bilemiyorum. Ama meselenin özünde her hangi bir kültür varlığına a, b ya da c milliyetinindir şeklinde keskin bir cevap verememekle ilgilidir. Yaşam tarzlarındaki belli bir devamlılıktan belki.
Türkmenlere gelene kadar bu topraklara o kadar çok değişik kavim geldi ve kaldı ki bunları çözümlemek imkansızdır. Bazı şeyler kim gelirse gelsin kalır. Gidip Yazılıkaya Hitit tanrı kabartmalarına bakarsanız, kadınlarda kılık ve kıyafetin aslında yakın zamana kadar ninelerde de gördüğümüz kıyafetler olduğunu görürsünüz. Halkın batıl inançlarının arkasında sadece Şamanizm değil aynı zamanda Anadolu'nun eski pagan dinleri yatar. Bu geçmişe her hangi bir milliyetin adını vermeye çalışmayı ben kendi adıma art niyetli buluyorum.
Pek üstünde durulmayan, bizim ülkemizde siyaseten pek tercih edilemeyen genetik arkeoloji dediğimiz bir şey vardır. Buna göre genetikten yola çıkarak bir topluluğun ne zamandır bir yerde olduğunu, yahut hangi bölgelerden göç aldığını kestirmek mümkündür.
Bu konuda henüz resmi bir rapor okumadım o neden le söyleyeceklerim nihai değil. Ancak mesela Anadolu'da dünya ortalamasının çok üzerinde bir çeşitliliğe (yanlış değilsem 20 nin üzerinde köken bölgesi tanımlanabilmiş) sahip genetik yapı olduğundan söz ediliyor. Belli bir standarttan söz etmek mümkün değil. Mesela Karadeniz'in iki yakası arasında bir benzerlik var, aynı şekilde egenin iki yakası arasında da. Rivayet olunur ki, bu konuda en çok çalışmış olan Amerikalılar, bu genetik çeşitlilikten dolayı bizi yok edebilecek bir biyolojik silah olamayacağına hükmetmiş, bu tabii magazin tarafı da olabilir işin.
Bir diğer mevzuu ise Orta Asya ile ilişkiler. Genetik bize, bizim Orta Asya ile ilişkilerimizin çok yoğun olmadığını söylüyor. Yani Anadolu'da yaşanan bir "kültürleşme" sürecidir. Türk etnisitesi değil Türk dili gelmiştir. Bunun da tarihi koşullarına bakarsak bu bölgede 8 yy’ dan beri zaten büyük bir otorite ve alt yapı boşluğu vardı. Sebep özellikle Arap akınları. 11. yy da Anadolu’ya gelen Oğuzların, bir başka değişle, “medeniyet bilmez” bu atlı göçebelerin dili inanılmaz bir hızla tarihin en önemli kültür taşıyıcısı dillerinden biri olan Yunancayı iç bölgelerde ötelemeyi başardı. Çünkü Selçuklular küçümsenemeyecek ölçüde hizmet ve güvenlik götürüyorlardı. Demografik olarak büyük bir yenileşme yok. Sadece oraya buraya dağılan Türkmenler varPek itiraf edilmez ama, Malazgirt Savaşı sonrası Anadolu’ya giren Türkmen sayısı azdı. Bazı tarihçiler 11. yy’da 1 milyona kadar ulaşan rakamları yazar çizerler ama, bunlar olaya biz arkeologlar gibi bakmaz. Bir milyon kişinin bir yerlerden kalkıp başka bir yere gittiğini söyleyebilmeniz için geldikleri yerlere bakmalısınız. O yerler boşalmış mı? Bir milyon Türk beraberinde 10 milyon keçi getirmiş olsa bu pek çok yer için büyük bir felaket anlamına gelir. Anadolu’nun o tarihte boş olduğunu söyleyenler, boş derken aslında devletin (Bizans’ın) içinde bulunduğu krizden yola çıkarlar.
Ancak biz gayet iyi biliyoruz ki idari sistemin krizi halkı ortadan kaldırmaz. Karanlık çağ diye bir şey yoktur zira; sadece yaşam tarzında kırılmalar yaşanır. Protohistorik dönemlerden bunu çok iyi biliyoruz. Kriz zamanlarında kentler boşalır, ülkeler değil. Bu en eski stratejilerden birisidir. Mesela 2001 krizinde de Istanbul’dan bir geriye dönüş yaşandığı hepimizin hafızalarında. “Back to the basics” der Anglosaksonlar. Yani temele, öze dönüş. Anadolu halkı için de kırsalıdır basic olan, bugün dahi. Tarihi devirleri inceleyenlerin en büyük metodolojik yanlışı, bu süreci bilmemeleri, görmemeleridir; sadece yazılı kaynaklar ve siyasi tarih üzerinden çıkarım yapmalarıdır. Siyaset oysa sıradan insanların yaşamında bir rol oynamazyani Malazgirt’te Türklerle Bizanslıların tepişmesi, Erzurum’un yaylasındaki bir çobanın hayatında çok fazla bir şey değiştiremez.
Bugün Karadeniz hariç Anadolu’nun tarihi kentlerinin tümünde bir Selçuklu hanı, külliyesi camii vardır. Bunlar insanlara hizmet ve güvenlik sunan birimlerdi. Selçukluların kurduğu ticari yollar, han ve kervansaraylar belli bir kalkınmayı getirdi ve bu atlı göçebe, ancak öncesinde İran topraklarında bir nebze kent kültür tanımış toplulukların burada kalıcı olmasına ve fethettikleri bu topraklarda fethedilmelerine sebep olmuştur. Bu arada çok önemli bir tarihsel olay da cereyan eder. Moğolların batıya doğru yürüyüşü Horasan ve İran’dan pek çok insanın (en ünlü mülteci Mevlana ve ailesidir) Anadolu’ya gelmesine sebep olur.
Kösedağ Savaşı ile Moğollara hepten teslim bayrağı çekilir. Ancak Moğol ordusunu sırf Moğolların oluşturduğunu düşünmek yanlış. Avrasya steplerinde önlerine kattıkları ne kadar halk varsa (muhtelif, “Aryen” topluluklar, Slavlar vs) hepsi bu orduda temsil ediliyordu. Bunların yarısı bile Anadolu’da spermlerini saçsa genetik haritanın nasıl şekillenmiş olabileceğini tahmin etmek zorTabii bir de Haçlılar peyde olur o zamanlarda. Aynı şey onlar için de mümkün, hatta bunlar kadınsız geldikleri için spermlerini saçma konusunda muhtemelen daha büyük bir motivasyon içindeydiler. Sulandırdığımı düşünebilirsiniz, ama devletlerin değil, insanların tarihini yazacaksak bu detayları görmezden gelemeyiz.
Maksadım tarih dersi vermek değil, sadece insanların neye neden inandıklarını açıklama zorunluluğu vardır. Bana göre Anadolu içinde türlü pişirilen bir tencereden farksızdır. Kürtlerin/Türklerin büyük bir tarihi yoktur, Anadolu’nun renkli bir tarihi vardır. Pek aşikar ki biz ne Türklüğü ne de Kürtlüğü genetik ile tanımlayabiliyoruz. Hiçbir şekilde doğuştan aldığımız özellikler bizi özel kılmaz. Ancak kendi tercihlerimizle özel olmayı hak ederiz. Sorulması gereken Kürt mü, Türk mü olduğumuz değil, gerçekten kendimizi bu topraklara ait hissediyor muyuz, budur. Gerçekten bu topraklarda bir beraber yaşama arzumuz var mı?
Kürt milliyetçiliğini Türk milliyetçiliğinin panzehiri olarak görenler çok büyük bir yanlış içindeler. Kürt milliyetçiliğine ilerici demokrat bir anlam yükleyip, tersi değerleri Türk milliyetçiliğine yıkmak bana göre belden aşağı vurmaktır. Dahası Türk milliyetçiliğinin de ilerici değerlendirilebileceği bir dönem geçmişte olmuştu. . Ama o devirlerde kalmadığımız da ortada. “Political correctness” denen herze yüzünden , aydınların suskunluk içinde olduğunu düşünüyorum. Tarihsel sebeplerden dolayı eğer Türkçe dominant dil olmuşsa bu yüzden kendimi üstün hissetmem, ama kültürünün ezildiğini düşünen hiç kimseye de özür borcum yoktur.
Kürtçenin yazılı hale gelmemesinin sebepleri vardır. Yazı bilgi saklamak ve aktarmakla ilgili bir şeydir. Demek ki bu insanların tarihlerinde bilgi ile geliştirdikleri ilişki biçimi bunu gerekli kılmamış. Yazılı forma geçemedikleri için de bir kültür dili değil, yerel bir dil olarak kalmışlar. Bunu Kürtlerin kendi devletlerinin olmayışı ile açıklamak eksik ve yetersizdir.

KÜRT SORUNU ÜZERİNE!..belgin aksoy..

Böyle bir soruya bizim memlekette paldır küldür yanıt verecek çok insan olduğunu biliyorum. Ne de olsa birim alana düşen uzman sayısı bizde fazla (Dunning Kruger sendromu). Bir kere coğrafyaya bakmak lazım, ikincisi Kürt kavramını ne ile tanımlıyoruz ona bakmamız lazım (uzun bir yazı olacak, umarım sıkılmazsınız). 
Öncelikle bu coğrafyaya bakarsak kavimlerin gelip geçtiği hem kültürel hem de genetik izlerini bıraktığı bir alandır. Kürt kimdir? Fiziksel tanımı var mı_? yok. Elimizde Kürt dili var ve eğer yanlış bilmiyorsam yazılı geleneği 18. yy da başlamış bir "dil". Tırnak içinde yazıyorum çünkü benim bildiğim Kürtler kendi konuştukları dile KÜrtçe demezler bile, sorani vardır, kormançi vardır. Zaza ise o sepete koymanın tartışmalı olduğu bir dil. Yazılı geçmiş bu şartlar altında en elle tutulur şeydir. İki üç yüz yıllık bir yazılı geçmişe dayanarak Kürtleri çok fazla geriye götürmenin imkanı yoktur. Kürt milliyetçilerinin en sevdiği şey olayı Medlere bağlamaktır ki, bu da Sümerleri Türklere bağlamak ne kadar bilimselse o kadar bilimseldir. Şu sebeplerden dolayı:1- Med dili hakkında bildiğimiz tek şey büyük Iran dil ailesi içinde bir dil olduğudur.
2- Medce grameri hakkında bir fikir verecek bütünlük taşıyan en ufak bir tekst bulunmamıştır.
3-Medcenin varlığından sadece eski persçe metinler içindeki bir takım medce olduğu düşünülen kelimelerle haberdar olduk. 
Gene de iyimser olsak bile ortada şöyle bir metodolojik yanlış vardır ki, kendi varlığını şanlı bir tarihle özel kılmaya çalışan milliyetçi bünyeler bu yanlışı çok yapar:
Medcenin varlığına işaret eden metinler İÖ 6. yy'a tarihlenir. KÜrtçenin yazılı geçmişi ise İS 18. yy. Toplarsak kaynak akışında 2400 yıllık bir boşluk vardır. Beni 1995 senesinde mosmor eden sevgili Hartmut Kühne hocamın mantığyla gidersek, Akış ve ilişki rekonstrüksiyonunun mümkün olmadığı 2400 yıllık bir kopukluğu hipotezlerle kapatamazsınız. Hele bu 2400 sene yüzlerce kavimler göçü ve dolayısıyla da kültürleşmenin gerçekleştiği topraklardaysa.Ben seminerde 400 seneyi doldurmaya çalıştığım için yerin dibine geçmiştim, 2400 seneyi doldurmaya çalışan insanların bilimsel ehliyetlerini kaale almam doğrusu. Filoloji olmadan kültürel rekonstruksiyonu yapmak mümkün değildir. Prehistorik malzeme yorumlanmasının rolüne ileride değineceğim. Filolojide devam edelim. Zira dil, bir ulus ya da etnisite tanımlarken eldeki en sağlam kriterdir. Somut örnek vermek gerekirse, Türk tarihinde mesela 8. yy'dan beri özgün yazılı bir gelenek var, ama az, ama çok, sonuçta kendi içinde bütünlük taşıyan metinler var, ve Türkçenin grameri 11. yy'da(10 da olabilir bilemedim şimdi) yazılmıştır. Elbette diller değişiyor, ama Türkçenin bir gelişim tarihini çıkarabiliyoruz, çünkü yazılı aktarımda büyük kopukluklar yok. Kürtçenin ise benim İranistik'te seminerlere gittiğim 1996 senesi itibarı ile etimolojik yahut gramer çalışması yoktu (dil öğretme kitaplarını gramer kitabı saymayız). Çünkü gramer bir dilin sistematiğidir ve henüz böyle bir sistematiği ortaya koyan çıkmadı sadece bazı yaklaşımlar var ve bunların da ucu açık ve tartışmalı. Zira 2400 yıllık bir boşluk ve klasik farsçanın diğer iran dillerine karşı ezici bir üstünlüğü var (bu farsca da aktarım kopukluğu olmadan günümüze gelmiştir) Devlet ve sistem perslerin elinde olduğu için bu kaçınılmaz bir durumdur.İranistik'te birbirine karşı iki hocanın derslerini de dinlemiştim. Bir tanesi demişti ki, Medce veKürtçede ortak olan sözcükler neticede başka İran dillerinde de var. Medcenin sadece Kürtçe ile değil başka dillerle de arasında çok sıkarsak ilişki kurabiliriz, ama bu, sadece ortak atadan gelmelerinin bir sonucudur, analitik bir ilişki kurmak için 2400 yıl çoooook uzun bir süre. Dahası benzer ilişkiyi çok zorlarsak niye İngilizce ya da Almancayla kurmayalım? Tochter, Doughter, Tuhter, Madar Mother, Mutter, Pater, Father, Vater Peder, liste böyle uzar gider.
Böyle söylediğimde çok kolay faşist damgası yiyeceğimi biliyorum ama, 300 yıldan geriye gitmeyen yazılı bir geleneğe sahip, standart grameri olmayan ve bölgesel farklılaşması bu kadar fazla olan bir vulgeratif (yani birincil amacı iletişim olan) bir dile büyük bir kültürel birikim oluşturmaya çalışmak benim bildiğim bütün bilimsel yöntemleri zorlar. (Bu konuda beni anlamak istemeyen bir öğrencime seneler önce dediğim gibi: Medler diyelim Kürt, bu senin sefil gerçekliğinde neyi değiştirir?)Şimdi gelelim olayın prehistorik tarafına. Zira şu halde yazılı geleneği bu kadar kıt bir kültürü tanımlamanın bir mümkün yolu prehistoryadır. Ama prehistorik arkeolojinin pratiği artefakt yani nesne sınıflamaktır. Nazi Almanyası felaketinden beri bildiğimiz bir şey varsa o da maddi kalıntılar bir ulus tanımlamaya yetmez. Bir seramik biçimi örneğin, bir ulusun kendini ifade etmek için yaptığı bir şey değil, yemek pişirmek için kullandığı bir şeydir. Bİr nesne bir moda olarak pekala farklı etnisiteler tarafından kullanılabilir. Mesela 5000 sene sonra dünyanın her yerinde bulunan kola kutuları bir "coca cola ulusu" yahut "coca cola devleti" tanımlamak için yeterli sebep değildir. Ama adam gibi bir arkeologsa kokakola şişeleri üzerinden bir "network" tanımlar, bir ağ, bir sistem görür. Benzerlikler değil FARKLAR önemlidir. Örneğin diğer değişkenler: Coca cola şişeleri hangi kontekstlerde karşımıza çıkıyor? Bu kontekster mimari açıdan ortak bir nokta gösteriyor mu? Coca cola ile birlikte ele geçen pizza kartonları neden Kuzey Amerikada daha çok ama Anadolu'da az. Pizza tüketimindeki bu farklılığı nasıl açıklayabiliyoruz? Demek ki Anadolu'da daha güçlü bir yerel mutfak geleneği var, bu hususta teslim olmamışlar. (Bu konuyu Roma'ya dalarak da uzatabilir, sağlam örnekler çıkarabilirim).

VAN GOGH NEDEN KULAĞINI NEDEN KESTİ SENCE?.

VAN GOGH NEDEN KULAĞINI NEDEN KESTİ SENCE?. 'TEO'YA MEKTUPLAR'I DAHA ÖNEMLİ BENCE!..RESİMLERİNİN YANINDA YAZDIKLARI,DÜŞÜNCELERİ!

van gogh neden kulağını kesti sence?..bence 'teo'ya mektuplar'ı önemli,yazdıkları ve anlatmak istedikleri?.."elle de yazamam!.."..(2008) diyerek yılgınlık göstermemiş
tir senin gibi.bu esrikliğin ekonomik sınıfsal nedenleri nedir sence?..ne der
sin,yorumun ne?..sen mutlaka öğrencilerine van gogh'un kulağını nasıl kestiğini anlatmışsındır nedeni
ni değil ama?..seni ilgilendirir ama beni asla!..beni 'teo'ya mektuplar'ı çizdiği resim
ler,tiplemeler,figürleri ilgilendirir aynı zamanda çizim tekniği... 

22 Haziran 2015 Pazartesi

PİCASSO'YU NASIL ANLATIYORSUN,KLASİZMİ YIKAN KÜBİZM'İ?..

PİCASSO'YU NASIL ANLATIYORSUN,KLASİZMİ YIKAN KÜBİZM'İ,VEYA GUERNİCA TABLOSUNU,İÇSAVAŞI/FAŞİZMİ?..YA NAZIM'IN A.DİNO'YA SORDUĞU SORUYU?
06 Mayıs 2011 Cuma, 12:45 tarihinde 
dayanamıyorum senin bu düzen içinde yavaş yavaş yok olmana..belki seviniyorsun
hızla yükseldiğine kariyerinde.siyah bir cübbe giymek güzeldir hoşuna gider insanın
mutlaka.kıskandığımı zannetme mutlu musun peki kendi içinde akademik özgürlük,bil
gi,bilgilendirme de?..picasso anlatabilirmisin özgürce,klasizmi yıkan kübizm'i,kübist
anlayışı?..guernica tablosunu içsavaş faşizmin yıkımını katliamını?..insanlığın o diya
lektik gelişimi içinde mağra resimlerinden başlayarak gelinen ve kilisede boy veren
burjuvaziyle gelişen portreye dönüşen sınıf mücadelesini atlamadan anlatabiliyormu
sun öğrencilerine resim tarihini?..silüet resim nasıl ortaya çıkmış mesela?.. 

SEN İNATLA BANA CEVAP VERMEMEK İÇİN DİRENDİKÇE!..

SEN İNATLA BANA CEVAP VERMEMEK İÇİN DİRENDİKÇE BİLENİYORUM BEN GİTTİKÇE!İÇİMDE MATBAA İŞÇİSİ VAR, DİZGİLERİ DİZEN ROTATİFE
06 Mayıs 2011 Cuma, 11:49 tarihinde 
yazıp yırtıp,yırtıp yazıp çöp kutusuna atıyorum seni,oradan yayınlıyorum kabul etme
diğin için beni!..kaç baskı oldu bilmiyorum,kaç defa pireslendi yırtıp attıklarım çöp toplama merkezlerinde,atık değerlendirme yerlerinde?..yeniden yeniden gönderildi
ler kağıt fabrikalarına,yeniden döndüler bana!..sen inatla bana cevap vermemek için
direndikçe bileniyorum ben gittikçe,daha çok yazmak istiyorum...içimde harfleri keli
meleri cümleleri satırları dizen bir matbaa işçisi var zamanla dönüşüyor....

DEĞİŞMESEYDİN DE GÖRSEYDİN SEN?..

DEĞİŞMESEYDİN DE GÖRSEYDİN SEN?..ATARLARMIYDI SENİ ÖĞRT. GÖRV. OLARAK?..KPS,ÖYS,YGS,YETERLİ PUAN ALIRSAN TABİ!..NE DİL KURSLARIN NE KİTAPKURTLUĞUN SÖKER FAŞİZME KARŞI
06 Mayıs 2011 Cuma, 10:17 tarihinde 
kelle keser gibi heykelbaşı keserler,avrupa heykel yaparken sen put diyorsun hala!(!)
değişmeseydin de görseydin sen?..hala kps rezaletinin birinden giriyor diğerinden çı
kıyor olacaktın!..şimdi nerelerdeydin kimbilir?..belki de evde kırkında koca beklerken
hala annenin dizinin dibinde diğer yandan kps puanı bekleyecektin memur atanman
için!(!)...istersen dünyanın bütün dil kurslarını bitir derya bülbül ol nafile!..dünyanın
bütün kitaplarını yalasan yutsan okusan kitap kurdu abidesi olsan sökmez,sökmezdi
onca mürekkep yalamış yutmuşluğun!(!)..657 sayılı kanuna bağlı düz bir memur ola
caktın o kadar...eğer bulur da puanın yeterse?..anladınmı?..

SENİ HEYCANLANDIRAN MİLLİYETÇİLİK DEĞİL KARİYERİN!..

SENİ HEYCANLANDIRAN MİLLİYETÇİLİK DEĞİL KARİYERİN!..ŞİFRECİ SİZİNKİLER,BİLGİ HIRSIZI,İNTİHALCİ,AŞIRMACI..DÜNYADA İLK SIRADA YÜKSEK ÖĞRENİM KURUM VE KURULUŞLARIN!..
06 Mayıs 2011 Cuma, 10:06 tarihinde 
seni heycanlandıran milliyetçilik değil,kariyerin...kariyerinde her geçen gün yüksel
men...dünyada en çok tez hırsızlığının yapıldığı ve bunların y.ö.k tarafından onaylan
dığı anti-bilimsel bir sistemde cübbe yiymen heycanlandırıyor seni,senin gibilieri!(!)..
milli,millici,milliyetçilik kisvesi altında taclandırılman.şifreci siizinkiler!..bilgi hırsızı,in
tihalci,aşırmacı...insan emeğini yok sayarak gasp ederler sınav sorularını...avrupa'da
da vinci şarlatanlığı,burada akp'e... 

BİZ OLSAK OLSAK TAHİR İLE ZÜHRE OLURDUK SENİNLE!(!)..

BİZ OLSAK OLSAK TAHİR İLE ZÜHRE OLURDUK SENİNLE!(!).." SEN BİR GLADYATÖRÜ SEVİYORSUN,SPARTAKÜS'Ü "..DEMİŞTİR ANNEN!.EMİNİM,KESİN!....
04 Mayıs 2011 Çarşamba, 15:22 tarihinde 
biz olsak olsak tahir ile zühre olabilirdik seninle annen haklıydı itirazlarında belki?.bel
ki değil yerden göğe kadar haklı!..şöyle devam etmiştir o tarhi nutkuna,..." sen bir gladyatörü seviyorsun kızım!..her an ölecek zindana düşecek cesedi sürüklenecek
arenada bir adamın peşindesin!..sen roma'nın nasıl kurulduğunu biliyormusun?..zan
netme ki,dişi bir kurt tarafından bir sepet içinde kurtarıldı romus ve romulus!?..bir di
şi kurt masalı ile?..bizde buna benzer bir hikaye, 'bozkurt'!(!)..herneyse!..kan,gözya
şı,köle emeğinden senin haberin yok!..aklına şaşarım senin bunları düşünmedinse
eğer.ne oldu spartaküs'ün sonu?..sen bir spartaküs sevdiğinin farkındamısın?...se
ni ayıltmak için buz gibi bir suya sokabilirim ama durum böyle değil gerçekler,dü
şünceler?..".. 

DÜZEN DIŞI BİR ADAM!.BAK NAZIM'A, RAHAT BIRAKTILAR MI ADAMI!?

SEVİYORUM DEDİĞİN ADAM DÜZEN DIŞI BİR ADAM!.BAK NAZIM'A, RAHAT BIRAKTILAR MI ADAMI!?..PİRAYE'Mİ OLMAK İSTİYORSUN MÜNEVVER'Mİ?.KİMİ SEVEBİLDİ,BAĞLANABİLDİ NAZIM?..
04 Mayıs 2011 Çarşamba, 15:04 tarihinde 
"seviyorum dediğin adam düzen dışı bir adam!..nerede ne zaman ne olacağı belli olmayan!..devlet her an peşinde nazım gibi!(!)..bak nazıma!..rahat bıraktılar mı adamı?..gölge gibi takip etti
ler içeride dışarıda!..kimi sevebildi,kime bağlanabildi ki?..kaçtı,kaçmak zorunda kaldı.
vatan haini diyenlere çarptı suratlarına şiirleri ile,vatan dedi sizin çiftlikleriniz,banka
cüzdanlarınız!..piraye'mi olmak istiyorsun yoksa münevver mi?..ha böyle mektuplaş
mışsınız ha öyle?..o içeride sen dışarıda..o içeriden gelecek mektuplarda gözü,sen dı
şarıda postaaaaaaaaaa!..sesinde!(!)..ne mürekkep biter,ne kağıt!..tamam iyi adam,
hoş okuyan yazan ama?..hamallık,kitapçılık yaparak karşılayamaz ki onca mali küllfe
ti?..senin cep harçlığın değil adamın maaşı?..ayıplamıyorum,çelişkileri sıralıyorum sa
dece!..sen böyle bir yaşamı kaldıramazsın,yeraltı yaşamını!..onlar her an her zaman
karşı karşıyalar karşı oldukları düzen için savaşa!.. "

NE AŞKI,NE SEVGİSİ KIZIM?..

OLAYIN FAİLİ ANNEN BANA GÖRE!..SANA UZUN UZUN NUTUK ATARAK KUSTURMUŞTUR BENDEN KALAN SENİN İÇİNDEKİLERİ!.NE AŞKI,NE SEVGİSİ KIZIM?..
04 Mayıs 2011 Çarşamba, 14:43 tarihinde 
bence olayın faili annen!..seni bu tür yanlışlara iten,yasaklardan kurtulmak için...1991'de bana yazdığın son mektupla veda ederken şöyle itiraf etmiştin yaşadık
larını,..." kazıda aradığımı bulamadım,yasaklara karşı gelmekten olacak,boşluktan...bi
risiyle ilişkim oldu.." (1991)..sana uzun uzun nutuk atmıştır annen
kusturmuştur seni,benden içinde kalanları.." aptalmısın kızım?..ne aşkı,ne sevgisi?..ba
cak kadar boyunla?..seviyorum dediğin adam senin iki kat yaşında.o yolun yarısında
dante gibi,sen yolun başında gençkızlık çağında?..yeni yeni adım atıyorsun yaşama!..
yaşadıklarınız kitabi,romantizm!..geçerliliği yok,geleceği yok adamın!..iki çıplak bir ha
mama yakışırmış,peki nerden geliyor bunun suyu?.."..

19 Haziran 2015 Cuma

KADIN SORUNU,KADIN CİNAYETLERİ ÜZERİNE!...3...

    KADIN SORUNU,KADIN CİNAYETLERİ ÜZERİNE!..BÜTÜN BU OLUP BİTENLER UÇLARDA YAŞAYAN LÜMPEN 'PROLETARYA'NIN BAŞINDA PATLAR!..3..
    istatistikler akp döneminde cinsel suçların,kadına şiddet ve cinayetlerin artış gösterdiğini işaret etmektedir.sayısal verilerin ışığında soruna yaklaşırsak a) dini telkinler b) cinsel sorunlar d) toplumsal,sosyal ilişkiler ve yapılanmalar bize bazı ip uçları verebilir.öncelikle hazete,haber küpürlerine baktığımızda 'erkek' cinsine yönelik yorum ve haber...lerin 'erkek egemen' yaftası ile bize servis edildiğini görürürüz.kadınların yaşanılan bu olaylar sonucunda suçsuz oldukları gibi bir yargı bizi teslim alır.bu haberleri şöyle bir karıştırdığımızda bu olayların ağırlıkla yoksul,dindar emekçi kesimlerin yaşadığı varoş olarak tanımlanan yaşam alanlarında çıktığı görülecektir.ikincisi özellikle 'erkek cinsi'nin uyuşturucu,kumar,cinsellik,işsizlik gibi kökten sorunlarla kuşatıldığına tanık olururz.bunlara ek olarak islam dininin gerici,yoz telkinleri erkek/kadın ilişkilerinde denetimi tamamen 'erkek cinsi'ne vermesi,kadının her türlü kötülüğü,aldatmayı,şeytanlığı becermesi anlamında yaygın anlayış zaten erkeği kadının önüne geçirmektedir.kadın bizim ve bizm gibi toplumlarda a) dini yargılarla b) soyal statüsü gereği 'yarı köle' durumundadır.kadına her şeyin 'yasak' olduğu bir toplumsal yapı da erkeğe her şeyin özgür olması kadar çelişkili,tehlikeli bir şey olabilir mi?..kadın bu durumda ancak kendisini cinsellikle savunabilecek konumdadır başka dayanacağı bir güç,erk yoktur cinselliğini devreye sokar.zaten bütün o olup bitenler cinsellik,işsizlik,aldatma,uyuşturucu gibi uçlarda yaşayan lümpen proletaryanın başında patlar.

KADIN SORUNU,KADIN CİNAYETLERİ ÜZERİNE!..2

    KADIN SORUNU,KADIN CİNAYETLERİ ÜZERİNE!..2...
    1923 devrimi ile birlikte üstyapı kurumlarında modern yiyim,yaşam,medeni kanun,yasa,hukuk gibi koruycu yapılanmalara kavuşan kadın hakları ne yazık ki kağıt üzerinde kalmıştır.kadınlar arasında okuma yazma oranının düşük olması,eğitimsizliğin artması,feodal bağların güçlü olduğu yerlerde kadının alınıp satılması kadını ikinci bir vatandaş aile kurumunun cinsel objesi durumuna getirmiştir.erkek cinsinin durumu kadından pek farklı d...eğildir.üstyapı kurumları değişmesine rağmen 'erkek' cinsinin üstünlüğü(dini/sosyal)kadın üzerinde olumsuz davranış biçimlerine itmiştir.avrupa'da veya diğer gelişmiş ülkelerde kadın/erkek ilişkileri bizlerle karşılaştırılmayacak oranda iyileştirilmiştir.evet,sorunların tamamen çözüldüğünü oralarda 'kadın cenneti' olduğunu yazmak saflık oluır.ama,yasa ve hukukun uygulanabilir olması bir güvencedir.artı kadın nüfusunun en az erkekler kadar eğitimli olması önemlidir.bizde cinsiyetçilik öne çıkarken oralarda 'insan hakları' temelinde bir bakış açısı vardır.avrupa'da işlenen cinsel suçlar,kadına yönelik şiddet,cinayet gibi olaylar son bulmuş değildir elbet.sorun devam etmekte sadece soruna,sorunlara yaklaşım biçimi bizi diğer gelişmiş ülkelerden ayırmaktadır.

KADIN SORUNU,KADIN CİNAYETLERİ ÜZERİNE!..1..

    akp iktidarı sürecinde kadına her türden şiddet ve cinayet kanıksanır hale geldi.çünkü toplum 15/20 öncesine kadar 'sosyal sorunlar' ile kendisini sorgularken akp iktidarı ile birlikte kendisini 'dini sorunlar' üzerinden sorgulamaya günah/sevap-cennet/cehennem gibi ilahi ayrımlarla biçimlenmeye başladı.burjuva ideolojisi-idealizm-bu ideolojik sorgulamayı avrupa'da kilise/papaz ikilisi üzerinden yürüttü feodal beylerin tanrının tem...silcisi olduğunu yaydı hatta cennetin anahtarını dağıtıp kilise ve düzene uymayanları engizisyon mahkemelerinde yargıladı aforoz etti yaktı.yakılma işleminin sembolik ismi isa bile bu cezadan kurtulamadı(!)..islami cephede farklı şeyler olmuyordu.hallac-ı mansur "ene'l hak" dediği için derisinin yüzüldüğü iddia edilir.şeriat yasaları uygulamaları ise işlenen suça göre uzvun kesilmesi biçiminde gerçekleşir.islam toplumunda kadınlar en ağır işkencelere maruz kalmışlardır.bu cezalardan bir tanesi diri diri toprağa gömmek taşlayarak öldürmektir.çok eşlilik yine islamın onayladığı yaşam biçimidir.(osmanlı'da 'harem' ).gerek hristiyan dünyasında gerekse islam dünyasında bu ve buna benzer çağdışı uygulamaları sıralamak mümkündür.

18 Haziran 2015 Perşembe

KAPİTALİZME/BURJUVA İDEOLOJİSİNE KARŞI!..

KAPİTALİZME/BURJUVA İDEOLOJİSİNE KARŞI OLMAK DOĞAL OLARAK KAPT.SİSTEMLE SAVAŞMAK DEMEKTİR.AYRICA BUNU AYRIŞTIRMANIN ANLAMI YOKTUR!..1..Sol/sosyalist saflarda şöyle bir yanlış eğilim,burjuva ideolojisinin izleri var.o da 'sınıf' değil 'sorun'ları merkeze koyma gayretkeşliği.dünya ekonomi/siyaseti burjuvazi/proletarya arasında sürerken bu baş çelişkiye bir ideolojik bomba atılarak bu mücadele psrçalanmaya çalışılıyor.zaten kapitalizme/burjuva ideolojisine karşı verilen mücadele... içinde diğer sömürü/ötekileştirme biçimleri var(emek/doğa/çevre/hayvan/kadın/cinsiyetçilik).bu anlayış burjuvazinin istediği biçimde 'sınıf' mücadelesini gölgelemek,bilerek veya bilmeyerek bu ideolojik tuzağa düşmek demektir.sscb'nin dağılıp 'soğuk savaş' denilen(mutlak yanlış bir belirleme)kutuplaşmadan kurtulan insanlar bunu bir 'özgürlük' nimeti gibi zannederek sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer mantığı ile 'sosyalizm/sınıf' kavramlarından hızla uzaklaşarak kendilerini burjuva ideolojisinin şemsiyesi altına attılar ve bu duruma da 'özgürlükçü sosyalizm' adını takarak marksizmi 'kara kaplı kitap' olarak gösterdiler.bu ilahiyane 'sosyalizm'(!)taraftarları bir anda klasik 'sosyalizm'i tu ka ka gösterdiler.yazılanların 18/19.yz.da olduğunu artık çağımızın geliştiğini(oysa gelişen kapitalizm ve burjuvazi)bu anlamda yen yol/yöntemlerin(ne ise?)denenmesini dillendirmeye başladılar.aslında 'sınıf'sal konumlarını inkara yönelik bir tür itiraftı bunlar.

DEĞİŞEN NEDİR?..

DEĞİŞEN NEDİR?..ARTI-DEĞER Mİ?..VEYA TİCARİ KAR BİÇİMİ Mİ?..BANKA/SANAYİ ARASINDAKİ OLİGARŞİK İÇ İÇE GEÇİŞ Mİ?..NE?...
burjuvazi ekonomik/sosyal/politik verileri açıklarken somut gerçeklerden yola çıkarak değil de faydacı(pragmatisit) ve yüzeysel(niceliksel) bir söylem tutturarak görüşlerini açıklar.'sınıf' asla demez,bunun yerine 'meslek' grupları,yüksek/orta/düşük gelir sahiplerinden bahseder.'ücret' ise bir işçinin çalışma saati sonunda ona ödenen karşılığıdır.'kar'ı da se...rmaye kesiminin bu çalışma sonunda kazanılan doğal bir gelir olarak açıklar.çünkü 'kar' sermaye kesiminin mal varlığını ortaya koyarak üretim/ticaret yaptığı bir riziko gözü ile bakar.burjuvazi olayı böyle basit bir 'mekanik makina' işleyişi ile açıklar.marksizm ise bu açıklamalara 'emek/sermaye' açısından bakar.bir yanda üretim araçlarına sahip bir sınıf,diğer yanda sadece 'emek' gücü ile ayakta kalmaya çalışan ve başka bir maddi serveti olmayan geniş yığınlar,'proletarya',günlük dilde ise 'işçi sınıfı' vardır.bu çemberin nasıl döndüğüne gelince burjuvazi bu durumu,'kar'ı şöyle aklar;patron koyduğu serveti,makina ve diğer giderleri üretim sürecine böler yıpranma,amortisman,yerine koyma bedeli gibi harcamaları düşer ve bu fiat üzerine bir marj koyarak satıp kar etmeyi amaçlar.marksizm ise marx'ın kısa formülasyonunu öne sürer; para-meta-para.bir malın üretim zaman dilimi sonunda işçininin üretim sürecinde ürettiği emta sermaye için artı-üretimdir.ihtiyaç için değil kar için üretim esas alındığı için çıkan sonuç 'pazar' ekonomisini doğurmuş bunun sonucunda ise malın değerini üreten değil sermaye sahibi istediği biçimde fiyatını belirleyerek satma özgürlüğünü elde etmiş olmaktadır.işte günümüz ekonomisinde buna TEKEL diyoruz.evet!..günümüzde bir çok şey değişti ama ne üretim biçimi ne de sömürü biçimi değişti.

EVET!..DÜNYA DEĞİŞTİ

EVET!..DÜNYA DEĞİŞTİ AMA(DİYALEKTİK ZORUNLULUK)ÜRETİM,SÖMÜRÜ,YÖNETİM BİÇİMLERİ DEĞİŞMEDİ!..AKSİNİ SAVUNMAK MARS VEYA BAŞKA BİR YILDIZ KÜMESİNDE YAŞAM VAR DEMEK KADAR GÜLÜNÇ OLUR!..
bizleri burjuva dünya görüşü  ile 'ideolojik' savunularımız ayırıyorsa,anti-sosyalistlerle de aynı 'ideolojik' itirazlarımız ayırıyor.yaşam mücadelesinde 'sınıf' kabuğunu çıkarıp bir kenara koyduğunuzda oeganizma her türlü hastalığa karşı korunmasız demektir.'sınıfsal' sorunları çözemeyenler(aynen bu gün sistem ile değil de akp ile uğraşıp hdp'yi destekleyenler(!).."sistem değişmeyecekse akp'yi geriletmek bir şey ifade etmez"..(o.müftüoğlu)...) diğer yaşamsal sorunları çözemezler.bu gün sıkça tekrarlanan emek sömürüsü dışındaki ötekileştirme ve sömürü biçimleri(doğa,hayvan,cinsiyet,çevre,milliyet)nihayetinde kapitalizme karşı verilecek mücadelenin toplamıdır.bu sorunların nedeni kapitalizmdir,kapitalist üretim/sömürü biçimidir diyorsak o halde neden ayrıştırıyor,güçlerimizi bölüyoruz?.evet!..dünya değişti,insanlık ikinci reform/rönesans/bilimsel teknolojik devrimini yani 'bilişimsel/iletişimsel devrim'i gerçekleştirdi ve 'üretim' biçimi yasası değişmedi ama 'üretim'in alanı değişti.bu durumu kabul etmemek mümkün değil.17/18/19 y.z. saf işçi sınıfı yok artık kabul ama ya 'sömürü'?..'ücret/fiyat/kar' üçlemesi değişti mi?..belki bu gün sanayi,ağır sanayi,emeğe dayalı üretim yok,üretim bilişim/iletişim devrimi ile hafifledi hız kazandı üretim hızı oldukça ileriye fırladı.dünyanın global hale gelmesi,küçülmesi,şeffalaşması bu zaten.artı-değer yerine,ticari kar veya finas kar öne geçebilir,belirleyici olabilir ama bu durum 'kapitalizm'in özelliklerini değiştirmez.bu durum çalışanlar için,işçi/köylü/k.burjuva(mavi yakalı,kalifiye işçi)sınıfları da derinden etkiledi.fakat 'sınıf' özelliklerini kaybettirmedi.hala kullandığımız kavram ve olgular aynı!..

17 Haziran 2015 Çarşamba

DİRENİŞ KOMiTELERİ VE SOSYALİST DEMOKRASi FATSA DENEYİMİ!..1...

Gerek halk içinde gerekse farklı kesimlerden sosyalizm ve sosyalist demokrasiyi merak edenlerin sasyısı oldukça fazlaydı.1975-80 arasına kadar bu konuda söylenenler teorik laflardı.ya da sosyalist ülkelerden örnekler verilir veya ideal teorik tespitler yapılırdı.sscb/çkp ve diğer sosyalist ülkelerde ne yazık ki bu konuda yazılı/sözlü,sanat/kültür alanında eserler verilmedi.aslında sosyalist ülkelerin bu konuda g...ünahı oldukça büyük.ekonomik alandan çok merak edilen bu konu sosyalist demokrasiydi.türkiye sosyalist hareketi ilk defa 1975-80 arası kitle içinde devrimci yol çizgisi ile 'direniş komiteleri' önerisi ve uygulaması sonucu siyasal iktidara burjuva kurumlara karşı devrimci alternatif ortaya koydu.o günlerde kendi aralarında 'faşist' suçlamaları ile zaman öldüren sol/sosyalist hareket bu öneriye burun kıvırdı.ama ilk defa devrimciler kitle içinde halk ile beraber bir sistem geliştiriyorlardı.o günleri pratik olarak yaşayanlar 'direniş komiteleri'nin ne anlama geldiğini ve ne işlev görmesi gerektiği konusunda bir şeyler biliyorlar mutlak ama bilmeyenler için kısaca anlatmak istiyorum.1975-80 arası yoksul emekçi halklar üzerine devrimci,demokrat,yurtseverlere,bilim adamlarına,gazetecilere yoğun yıldırıcı saldırı katliamlar düzenleniyordgu.devrimci yol bu durumu sağ/sol çatışması olarak lanse eden burjuvaziye bunun faşist terör olduğunu,devletin açık/gizli militarist güclerince(polis/asker/mhp'li sivil faşistler)bunu hayatın her alanında uyguladıklarını halka yazılı sözlü anlatıyor ' sağ sol çatışmas...ı yok!..faşist terör var!..' vurgusu ile yaygınlaştırıyorlar çözüm olarak bu saldırılara karşı savunma hattı oluşturucak 'direniş komiteleri' kurulması gerektiğinin altını çiziyorlardı.direniş komiteleri öyle uzun boylu teorik lafızları olan bir önerme değildi.nedeni ve oluşturulması gereken basit bir yapılanma ve insanların kendi iradeleri ile yine kendi aralarında seçecekleri siyasi bir komiteydi.ne iş yapacaktı bu komite?..öncelikle her yaşam koşulunun,mahallenin,iş yerinin asli sorunlarından başlayarak en küçük sorununu çözmek tartışmak için adım atacaktı.tabii o günlerde asli sorun faşizme karşı mücadele sorunuydu.bu model başarılı oldu mu olmadı mı veya sosyalist demokrasiyi uygulamada ne gibi adımlar atıldı gibi teorik tartışmalara girmek amacında değilim.devrimci yol çizgisinin o gün ulaştığı kitle bağı gözönüne alınırsa bu konularda az çok bir fikir edilinebilir.asıl üzerinde durmak istediğim can alıcı konu fatsa deneyimi.fatsa karadeniz çalışmalarının(dev-genç)bir ürünü.devrimci kültürün hissedildiği bir sahil kasabası.devrimciler chp,ap,msp'liler yani faşistler dışında kalan halk bloku ortak bir aday çıkarmaya karar verirler.hepimizin bildiği gibi bu aday farsa'lı terzi fikri'dir.seçim kazanılır ve belediye halkın y9netimine geçer.o günün gazete küpür!leri incelendiğinde olayın akışı halk ve devrimcilerin kaynaşması yapılan işler(ilçe sorunlarına el atılnası,tefecilik ve karaborsacılığa son verilmesi)propogandaya gerek kalmadan nasıl çözüldüğü görülecektir.burjuva partilerine yıllarca oy veren halk bu defa kendi seçiminin kendi elleriyle nasıl başarıya ulaştığını görecekti.1975-80 arası şehirlerde püskürtülen devletin açık/gizli faşist milisleri iç anadolu'ya kaydırıldı.önce sivas'ta toplu kıyım için ali baba(alevi mh.) mh.saldırdılar ama istediklerini başaramadılar.arkasından aynı tezgah çorum'da sahneye kondu ve milönü mh.(alevi mh.)salırıldı.halk can kayıplarına rağmen sivas ve çorum'da faşizme karşı devrimcilerle birlikte direndi fasistler kayıplar vererek geri ...çekildiler.demirel'e çorum'da neler oluyor diye sorulduğunda,' çorum'u bırakın fatsa'ya bakın!..' diyecekti.karadeniz'in bu küçük sahil kasabadında halkın burjuva partileri yerine kendi adayını devrimci fikri terziyi seçmesini kendilerine yedirememişler bir punduna getirip fatsa'ya bir operasyon çekerek onlara göre komünist belediyeyi boğacaklardı.o günlerde demokrat,devrimci basın ve yazar çizer aydın şair kesim fatsa'ya giderek orada yapılanları kendi gözleriyle görüyor ve hiçbir yönlendirme olmadan fatsa'da yaşanan devrimci belediyeciliğin başarılarını oluşturdukları karar/yetki mekanizmalarını övgüyle yazıyorlardı.can yücel şöyle dizeleştirecekti terzi fikri'yi..' öyle bir elbise dikti ki terzi fikri fatsa'ya..' .fatsa'da yaşananlar dalga dalga o sıcak faşizme karşı mücadele günlerinde insanlara moral veren serin rüzgar olarak esiyor serinletiyordu insanları.ordu valisinin fatsa/aybastı ve devrimcilerin etkin olduğu yerlere karşı faşist baskı ve uygulamaları basında yer alıyordu.çorum olayları fatsa için düğmeye basılması ve hedef ğösterilmesi için biçilmiş kaftandı ve düğmeye basıldı.nokta operasyonu başarısız çorum kalkışmasına karşı faşist mc hükümetinin misillemesiydi.ve fatsa'da barınamayan faşistler yüzleri maskeli olarak devlet güçleri tarafından fatsa'ya getirilerek operasyonlarda ev baskınlarında ihbar mekanizması kurularak kullanıldı.terzi fikri tutuklandı,devrimciler maskeli faşistlerce ev baskınlarında yakalandı.sonuç olarak karadenizin bu küçük sahil kadabasındaki lokal sosyalist belediyecilik/sosyalist demokrasi yok ediliyordu.

BANA YAZDIKLARINIZLA O ÜNLÜ YAZARLARIN SEVGİLİLERİNE YAZDIKLARINI ÇOKTAN GEÇTİNİZ!(1989).NOBEL'İ ALMIŞTIM SENDEN GİZLİCE!(!).

" bana yazdıklarınızla o ünlü yazarların sevgililerine yazdıklarını çoktan geçtiniz!.."..(1989)..nobel'i almıştım senden gizlice(!)..seni de ilk defa ben okudum heycanla!..devrimsel!..devinimsel!..ilk ben dokundum çaldım ruhunun bilincinin kapısını. ilk kitabın heycanını duyduğum hissettiğim gibi hissettim seni...ve şöyle konuştun,..." ya beni çok iyi tanıyorsunuz veya gözlem gücünüz çok iyi!.."..(1989-90)..genç güzel akıllı bir gençkızdın yıllar yıllar önce. şiirlerimi,anıdefterimi,mektuplarımı sen içselleştirdin,..." bana yazdıklarınızla o ünlü yazarların sevgililierine yazdıklarını çoktan geçtiniz!..."..(1990)...nobeli almıştım gizlice!(!)..sen böyle değildin benim seni tanıdığım yıllarda!?..milli,milliyetçi,oryantalist,egzotik,erotik!?(!)...kırılma kıvırma noktan benden sonra...ilk denemen evli bir adamla,sonra internet evliliğin...boşluklar,uçurumlar,türbülanslar!...en çok sevindiğim sana bu tür hayalkırıklıkları yaratmadım ya?..tam tersi sen becerdin bu tür atraksiyonları!...." sürekli acı veren ben oldum!..yükselen burcum akrep!.."..(2008)..oh!..ne güzel!?..yık bütün suçu burçlarına akrep zehrine sen çekil köşenden seyret benim nasıl zehirlendiğime yavaş yavaş acı çektiğime?..üstüne üstlük,..."derin konulara girmeyelim!."..(2008)..ikili anlaşma da tamam!..günahlarını da çıkardınn beni papaz yaparak karşında!(!)..eeeee!..hanfendi!..başka arzunuz?..kaç bonus kazanmak istersiniz bana anlatacaklarınızla?..

KİTAP KURDU OLSUN DEDİM BOZKURT OLMASIN DA(!)...

seninle 1989 yılı bir savaş sonu ortamında karşılaştık,tanıştık gizemli bir biçimde kitap kurdu(!)..bozkurt olmasın da dedim içimden kitap kurdu olsun!..zümrüt yeşili bir kızdın o günlerde.anlatılmaz,anlaşılmaz şekilde sarmıştık birbirimizi duvar sarmaşıkları gibi.içe kapanık,ince narin genç güzel bir kitapkurdu.baban "kitap kurdudur bizim kız çok kitap okur!.."..ilk ihbarı böyle almıştım babandan senin hakkında.ne güzel dedim içimden,ne güzel!..yanıbaşımda zümrütyeşili bir yaşam filizleniyor yıllar yılı içeride özlemini çektiğim idealize ettiğim!..inanamadım,gerçekten inanamadım.sağıma soluma baktım devrim falan olmamıştı!(!)..bozkurt olmasın da can düşmanım faşizmin sembolü,kitapkurdu olsun(!)..okuyucudan önce ilk ben kucaklıyordum kitapları bir sevgili gibi.hamaldım c.oğlu'nda.yüküm kitap diplomamam cebimde yasak!.çok iyi tanırım kitapları,isimlerinden,kapaklarından,sırt yazılarından..kim hangi yayın evinden,nerede ne zaman basılmış,kimden?..baskısı,konusu,içeriği,yazarı çizeri?.ben dağıtıyordum onları c.oğlu'nda istanbul kitapçılarına,sahaflara.yük hamallığımı hafifletiyorlardı onları taşırken.hamaldım c.oğlu yokuşunda hamaaaaaaaaaaaaaal!..diplomam çantamda.yasak!.çıkarıp diplomamı çarpamadım oligarşinin yüzüne!..incinmedim,gocunmadım yaşamımı kazanırken,gorki'nin o ünlü kitap ismi geldi aklıma 'ekmeğimi kazanırken!...ilk ben dokunuyordum kitaplara,kapaklarını ben açıyordum,ilk ben gülümsüyordum ilk ben göz gezdiriyordum satıraralarına dizgi yapan matbaa işçisinden sonra..bilirsin bir kitapkurdu olarak ne demektir bu tür duygular,hisler,düşünceler?..okuyucu kucaklamadan ilk ben kucaklıyor kaldırıyor raflara diziyordum onları sevgilim gibi!..

SENİ ANLAYAN ANLATAN T.FİKRET DEĞİL!..ORHAN VELİ!..

seni anlayan,anlatan t.fikret değil,orhan veli!..şu güzel dize tam sana göre 'yazık oldu süleyman efendiye'..ben ve içindeki kız?üçümüz?..dipten gelen dalga..(ehrenburg)...kızılmeydan'da sevdiğini arayan savaş ve zafer sonu.sevdiğini değil ama halkları kucaklayan o yiğt kızı anımsadım seni tanıyınca.içimde kıpkızıl bir gül açtı aniden.kızılmeydan'da sevgilisini arayan savaştan dönen askerler arasında o kızı yeniden canlandırdım .beni o denli altüst ettin ki benden ayrılmanla,ayrılman tamam da ya benden sonra tarışdığın evli adam ve bin pişman geri dönmen?.doğru söylemiş resterasyon hocan,' bakıyorsun ama görmüyorsun!.' bakar körsün sen!.veya gözün karardı(!)..ve arkasından internetten tanıştığın cinayet romanları yazan adam..senin için söylenecek en güzel şiiri t.fikret değil,o.veli söylemiş,..' yazık oldu süleyman efendiye..'...anımsadın mı bu şiiri?..hadi benden sana hediye!(!)...ne evli adam ne de cinayet romanları yazan adam mutlu etti seni.kabak çıktı ikisi de değil mi kabak tadı verdi(!).tat vermedi değil mi?.." ah!..sorma o adamla(evli adam)beraber olmakla hayatımın en büyük yanlışını yaptım!.."..(2008)...internetten tanıştığım birisi ile evlendim(cinayet romanı yazan adam)ne yani asosyal mi oluyorum şimdi?..birkaçyıl mutlu oldum evliliğimde,güzel günler geçirdim o kadar?...(2008)...gerisi?..tufaaaaaaaaaaaaan!..ne talihsiz kadersizmişsin?.." kaderciyimdir ama?..."..(2010)...kararsızlık yok!..bak sana kıyak yok bu konuda!(!)..kime elini attıysan boşa çıktın boşuna övünüyorsun kaderciliğin,yıldızların,burçların,tanrınla!.hitler'de kaderciydi senin gibi ama sonu hiç iyi olmadı intihar etti,intihar ettirdi o duymak istediği heycan!..dikkatli ol!..o ufak tefek cüssesine rağmen gürleme bir sesle sert ve kendinden emin faşist kışkırtıcı nutuklar atardı meydanlarda!..intihar etti devrimcilerin eline geçmemek için.hazırlan!..kurtarmaya geliyorum seni,mutlaka,ama mutlaka kurtarmalıyım seni!.bırak siyah cübbeni,bölüm başkanlığını at önlerine faşizmin,gericiliğin!..ikimizde faşizmin kurbanıyız,ben yıllar yılı içeride kalarak, sen yıllar yılı içine kapanıp mutsuz flörtler evlilikler yaparak.faşizme ruhunu satarak akademik kariyer yaptın avuttun bu şekilde kendini mutluluk perisi kesildin etrafına kocana kırkında!(!)..

KİM SÖYLETTİ SANA O CÜMLELERİ?..

kim söyletti sana o cümleleri?..'merhaba' oyununu beraber seyretme istemini?..sen gerçekten küçüktün değil mi o günlerde?..ama düşünce yaşıtıydık seninle..(1990).. kim kağıda döktü 'merhaba' oyununu seyrederken benim yanında olmamı?..benimle birlikte olmanı,duyumsamalarını?.oyunu seyrederken beni hissetmeni,o düşünce hazzını?..kim söyletti sana o cümleleri,düşüncelerini?..kim?..kim?...kiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim!kim uyandırdı seni bin yıllık uykundan,kim uyardı bilincini?...konuşmak isteyen ama konuşamayan o içindeki kızı kim keşfetti?...içten içe isyan eden o küçük kızı?..sen gerçekten küçüktün o zamanlar!.."ne sizden önce ne sizden sonra bir erkekle dostluk ve arkadaşlığı bu denli yaşayıp paylaşmadım.neden böyle oluyor anlamış değilim?."...(1989)...bende rastlamaıştım senin gibi, o güne kadar bu denli zeki ve sorgulayıcı ve algılayıcı bir kıza?..

SENİ TANIYAN BEN DEĞİLİM!..

seni tanıyan ben değilim,ayrıştıran gözlemleyen çözümleyen!..bilim,bilimsel düşünce analiz,tez,anti-tez,hipotez.anladın mı şimdi?.bak!..nasıl çoğaldı alternatifler gördünmü?...nasıl ayrıştı düşünce değil mi?..kendi evinde,laboratuarında.sen ne diyorsun?..tek bayrak/tek vatan/tek millet!...ne yapacaksın bunlarla?..artık evlerde soba kurulmuyor ki kütük niyetine atabilesin sobaya?...tarihte bu üç kafadar var ya?..vatan/millet/bayrak...düşünen insanları,düşünceyi yaktılar veya yaktıklarını,yokettiklerini sandılar...çarmıhlar,darağaçları kurdular.sen içinde saklan!..saklan,saklan!..dal karanlığına,milliyetçilik heycanına...simsiyah olsun,kızarsın yüzün,tamamlansın üzerindeki siyah kan lekeli yakalı,kanlı bir şerit gibi omuzundan aşağıya sarkan siyah cübbenle örtüşsün yüzün!.."en çok sevdiğim şair/ressam fikret...en çok sevdiğim isim yine fikret!..şık!..şık!..şık!.."..(2010)..şıklat bakalım?..ama fikret öyle demiyor madam!(!)...." vicdanı hür,fikri hür...."..(tevfik fikret)...diyor!..bu şiirini biliyorsan içinden tekrarla,senin tanıdığın, tanımak istediğin fikret'le,bizim tanıdığımız fikret aynı şair mi bakalım?..o yürekli devrimci bir şairdi özgürlükçü.burada da tutturamadın yine karavana(!)..beni dizeleriyle eleştirdiğin nazım öğrencilik yıllarında hayranlık duyduğun şairdi,fikreti kırkında keşfettin ressam,şair ve isim olarak.bir türlü bitmiyor oportünizmin?..genco erkal'ın sahneye koyduğu nazım'ın 'merhaba' oyununu beraber seyredemediğimiz için kahroluyordun o an yanında olmak,beraber uçmak,beraber yıkanmak için nazım ırmağında...o akşam sanki devrim olmuştu da beraber paylaşamamıştık seninle 'merhaba' oyununu.devrim arefesi gibi devrim galası...yan yana izleyecektik o anı...el ele,ellerimiz kendiliğinden kenetlenecekti,sevincimizden heycanımızdan...birlikte yaşayacaktık seninle...birbirimizin sevincini heycanını çoğaltarak...nefesimiz kesilircesine bilinçle seyredecektik nazım'ı.eğer heycanlanmak istiyorsan,sen yıllar yıllar önce bu heycanı yaşamıştın zaten ve şöyle yazmıştın bana " ahh!..o akşam yanımda olmanızı oyunu beraber seyretmeyi o kadar çok istedim ki?.."...

SENİN MİLLİYETÇİLİĞİN,HEYCANIN TANZİMAT KAFASI!..ŞAİR ŞAKIMASI,DİVAN/HAREM EĞLENCELERİ!..BAŞKA TINI YOK SENDE!..ARABİ ŞİRAN,MEHTERAN!

senin milliyetçiliğin,heycanın tanzimat kafası divan/harem eğlenceleri başka tını yok sende!..arabi şiran,mehteran.senin sağın solun sobe,enderunda yetişen devşirme(!)sadrazamın,haremindeki kadının,kızın/kızanın...istanbul'u nasıl aldın sen?..hadisle,sure ile,hendese ile dünya açıklanabilir mi sence?..kendi kendine tefsir üzerine tefsir edip kuran'ı, kendini inandırdın,karıştırdın dünya işleri ile öbür dünyayı!?(!)..senin milliyetçiliğin kanbirliği,dilbirliği,atkoşturmak,kılıçsallamak küffar üstüne!..senin milliyetçiliğin kilise üzerine minare geçirmek,el koymak ibadet hanelere!..senin milliyetçiliğin bayrak milliyetçiliği,kannnn!..alkan üzerine ay ve yıldız düşürmek!.seni heycanlandıran milliyetçilik değil,kariyerinde yükselmen.hani nerede kaldı yıllar yılı arkasından koştuğun 'özel sevgi',hani nerde 'cephe gerisi ressamlar'ın heycanı?..bu senin yaşam felsefen,kazandığın ödül bu yaşam serüvenince.ben uydurmuyorum sen itiraf ediyorsun kendi sözlerinle dinle!.." bugüne kadar yaptığım tek olumlu iş aziz nesin'in mektuplarını türkçeye çevirmek oldu.onu da tam yapamadım ya?.."..(2008)...nerede kaldı senin milliyetçi heycanın?...yine geldin kapımıza...hani nerede senin mübadele derneklerin,oryantalizmin,erotizmin,egzotizmin?....hani seni heycanlandıran milli resmin?..ne oldu burada da mı aradığını bulamadın.erdoğan gibi 'milli görüş gömleğini çıkardık'mı diyemiyorsun?.acı çekiyor içindeki kız.onca yıl suskun içindeki o kız.ben o kızı istiyorum anlıyormusun?..o kızı!..bak göreceksin seni içindeki kızla tanıştıracağım bakalım tanıyabilecekmisin kendini?.konuşturacağım seni bak dinle!..seni faşizme teslim etmeyeceğim!..mutlaka alacağım seni mutlaka faşizmin elinden!...acı çekiyor içindeki kız!..sadece bana konuştu,sadece  2008'de...acı çekiyor içindeki kız,yıllar yılı içinde suskunluğun.o ince narin beyaz tenli düşünceli kız!.şöyle yazmıştı bana yıllar yıllar önce,"ya beni çok iyi tanıyorsunuz veya gözlem gücünüz çok iyi.."..(1990)...ben bu kızı istiyorum!..bu kızı!..sen gelmek istemesen de?..

FAŞİZMİN,İHANETİN KARŞISINDA!...

faşizmin,ihanetin karşısında.yabancılaştılar o an,ağır bir yük olmaya başladılar ru
humda bilincimde,yazdıkların,yazdıklarım.boğulmakta olan ve suda çırpınan bir ada
mın,panikleyerek soluk alıp vermesi gibi hızla.aldığım faşist bir kararla kara bir biçimde geçtim kendi tarihime.yıllar yılı senin itirazınla yırtmayıp sak
ladığım mektuplarını,mektup karalamalarımı,senin o güzel yazınla temize çektiğin şiir defterimi,anı defterimi yırttım hınçla,hırsla yırtıp attım çöp kutusuna.
nasıl ki fırına sürdü hitler yahudileri,bende yazdıklarımı.yokettim hepsini birer birer!..yaprak,yaprak sayfa,sayfa.faşizmin insan bedenine bu denli tehlikeli olduğunu bilmezdim onu da öğrendim sayende.boğazlanıyorlar zannettim harfler,kelimeler,cümleler.öyle canhıraş bağırdılar ki yırtılırken,kan sıçradı beynime!...kaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaan!...

16 Haziran 2015 Salı

TÜRKİYE'NİN EN KANLI DÖNEMİ1965-80 DÖNEMİNİN FAİLİ DEMİREL'DİR!...".2..

TÜRKİYE'NİN EN KANLI DÖNEMİ1965-80 DÖNEMİNİN FAİLİ DEMİREL'DİR!...".2..
1965 seçimleri ile birlikte nasıl ki bayar-menderes kliği 1923-46 değerlerini yok etmek için saldırdıysa,demirel'de 1961 anayasasının getirmiş olduğu 'özgürlük' ortamını yok etmeye başladı.artık türkiye bayar-menderes ile başlayan sağ,muhafazakar,faşist eğilimli mccarthy uygulamaları artı amerikancı-işbirlikçi iktidar ve lider tiplemesi silsilesi böylece başladı ve geri dönülmez bir yol aldı.o günleri benim ve benim yaşımdakiler çok sıcak yaşadık.özellikle 1975-80 dönemi faşizmin azgınlaştığı demirel'in başkanlığında kurulan Milliyetçi Cephe hükümetiydi(ap/msp/mhp).burada tekrarlamaya gerek yok,sadece en kanlı faşist cinayet,kitle katliamları,devrimci/demokrat,yurtsever gazeteci,bilim adamları bu zaman aralığında katledildi.

TÜRKİYE'NİN EN KANLI DÖNEMİ1965-80 DÖNEMİNİN FAİLİ DEMİREL'DİR!..."..1..

    TÜRKİYE'NİN EN KANLI DÖNEMİ1965-80 DÖNEMİNİN FAİLİ DEMİREL'DİR!..."..1..
    1950-60 dönemi türlkiye'nin osmanlı imp.sekteye uğrayan sömürgeleşme sürecinin başlangıç yıllarıdır.saltanat,şeriat heveslisi ittihat terakki'nin mirasçısı bayar menderes ile birlikte chp'den kopacak ve ilk amerikancı hükümeti kuracaktır.o dönem bir nebze bu günlere çok benzer(akp'li yıllara),bayar/menderes ikilisi aynen erdoğan gibi 'demokrasi' nutukları atarak geçmişini inkar etmiş(miili görüş gömleği ...hikayesi)iflas eden ecevit koalisyonu arkasından gelen krize amerikan kanı olarak devreye sokulmuş eski muhteremciler bu defa yeni muhterem'e sarılarak iktidar olmuşlardı.bayar/menderes çizgisi bu mirasın sahibidir.chp içinde kazan kaldırıp tek parti,milli şef gibi despotik kurum ve kişileri hedef alan bayar 'demokrasi' diyerek amerikan bayrağını türkiye gönderine çekiyordu.bu amerikancı/faşist menderes hükümeti on yılda toplumu ikiye böldü ve 'vatan cephesi' denilen mcarthy tipi bir faşizmi hortlattı.menderes tbmm'de yaptığı bir konuşmada "siz isterseniz şeriatı dahi getirebilirsiniz" diyecek ve arkasından kalkınma ve refah adına " her mahallede bir milyoner yaratacağız" diyerek yoksul insanlara 'küçük amerika' vaadinde bulunuyordu.o günlerde hükümet cephesinde parlak sözler edilirken toplumsal muhalefet ve ordu içindeki kemalistler huzursuzdu.nihayet olan oldu ve bildiği yolda yürümek isteyen baskıcı,faşist bayar/menderes kliği 1960 darbesi ile düşürüldü.

11 Haziran 2015 Perşembe

YAZ!.YAZ!..YAZ Kİ YÜKSELESİN KARİYERİNDE!..BU TEZ YAZMAYA BENZEMEZ UNUTMA!..YAZMAZSAN KIRKINDA,YALANCI ÇOBAN DURUMUNA DÜŞERSİN AMA!

30 Nisan 2011 Cumartesi, 07:40 tarihinde
yaz!..yaz!..beni tanımadığın halde,evli olmana,üniversitede kariyer sahibi ol
mana rağmen bana sevgilinden koptuktan sonra karşılaştığını yaz!..o kopuşu ve için
de bulunduğun boşluğu yaz!..o an,seçici davranamıyacağını ve bunun mümkün olmayaca
ğını ve benim tesadüfen karşına çıktığımı,soyismimi babana sorduğunu yaz!(!)...yaz!
yaz!..utanma sıkılma yaz!..yaz ki benim gerçek yüzüm çıksın ortaya,sende kırıştırdık
larını benimle örtbas et kocana naz,cilve işve yap,yaz ki şenlik olsun böylece!?(!)...
yazmaz susarsan benim yazdıklarımı bu biçimde kaale almadığını ciddi bulmadığını
uydurduğum masalını ortalığa yayarsan fareli köyün kavalcısına,yalancı çobanın du
rumuna düşersin bu defa da kimse sana inanmaz yazık olur kariyerine onca yıl üni
versiteye vermiş olduğun emeğe bölüm başkanlığına. dur hele yrd.doç.luktan sonra
profösör olacaksın kırk uzun yıl var daha önünde. dur kendi ayağını bağlama yaz,yaz
ki temize çıkasın!..bu tez yazmaya benzemez!..dikkat et!..