30 Ağustos 2013 Cuma

80 ÖNCESİ 'DEVRİMCİ HAREKET'İN 'RANDEVUSUZ DAĞILMA'(!) SENDROMUNU BU DEFA RANDEVUSUZ AYRILDIĞIMIZ BİZİM KİTAPKURDU İLE TEKRAR YAŞAMIŞTIM!..

80 ÖNCESİ 'DEVRİMCİ HAREKET'İN 'RANDEVUSUZ DAĞILMA'(!) SENDROMUNU BU DEFA RANDEVUSUZ AYRILDIĞIMIZ BİZİM KİTAPKURDU İLE TEKRAR YAŞAMIŞTIM!..
bizim kitapkurdu ile yaşadıklarım 1975-80 arası 'devrimci mücadele'yle, 1981-87 arası mamak askeri cezaevinde yaşadıklarımın şaşırtıcı biçimde izdüşümüydü.80 sonrası ilan edilen askeri faşist cunta sonrası 'açık faşizm' döneminde 'devrimci hareket' siyasi tespit ve görüşlerinde 'doğru' çözümlemeler yapmasına rağmen 'pratik' uygulamalarda durağanlaştı ve artan baskı/işkence/izlenme/tutuklamalar karşısında kontrpiyede kaldı ve 'zamansız'lığa oynayarak belirsizlikler içinde siyasi yaşamını kapattı.bende bizim kitapkurdu ile kontrpiyede kalmış ve zamansızlığa teslim olarak ilişkilerimizi belirsizliğe itmiştik ister istemez.'devrimci hareket'te 'iradi müdahale' merkezi hasar alınca örgütsel bağlar kopmuş ve insanlar 'kişisel' becerileriyle ayakta kalıp yaşamaya çalışmışlar,tutuklananlar ise içeride yargılamayı beklemekten başka önlerinde çıkar bir yol kalmamıştı.bende kitapkurduyla aynı koşullarda yaşama tutunmaya çalışıyorduk.devrimci mücadelede arkadaşlarımla nasıl tanıştıysam bizim kitapkurduyla da aynı biçimde 'düşünsel' yakınlaşma ile tanışmıştık.doğal,kendiliğinden.o,bu durumu şöyle açıklıyordu,'ne sizden önce ne sizden sonra bir erkekle sizinle paylaştığım gibi dostluğu ve arkadaşlığı paylaşmadım.neden böyle oluyor anlamış değilim?'..(1989)..onun için ona 'düşünce yaşıtım' diyordum.o da bana,'pembe serseri', 'küçük sevgili' rumuzuyla yazıyordu.kendimi ona anlatmak için yazdığım 'anı defteri'mde anlattığım mamak askeri cezaevinde görüş günü görüşçümle aramızda geçen ve görüşçümün olumsuz konuşması karşısına beni savunan bir yorumla,'ben olsaydım öyle demezdim!.'(1989-90)diye yazmıştı.k.burjuva,aydın/demokrat altmışsekizli bir ailenin tek kızıydı.'devrimci'olmamasına rağmen beni anlaması ve beni onaylaması tesadüfi olamazdı.bu denli güzel paylaşma,anlaşılma,moral verme,onarma beni havalara uçurmuş,o an bütün çektiğim yaşadığım işkenceleri bir anda unutmuştum.'devrimci ilişki'başka nasıl açıklanabilir tanımlanabilirdi ki?..anı defteri'mi okuduktan sonra şu unutulmaz cümlelerle özetliyordu beni,'yazdıklarınız belge niteliğinde umarım bir gün yayınlanır.anı defterinizi tuttuğumun farkındayım.tekrar tekrar okumalıyım beynime kazımalıyım!..'..(1989-90)...sanki yeniden devrimci mücadeleye dönmüş kendi(mizi)mi anlatmış ve kitleden,insanlardan olumlu yaklaşımlar almış 'kitle/birey'ilişkisinin sıcaklığını tekrar duyumsamıştım!...

MAMAK ASKERİ CEZAEVİNDE KURALLARA UYMAYINCA 'TABUTLUK'LARA ATILIR,GÖRÜŞ,MEKTUP CEZASI ALIRDIK.BİZİM KİTAPKURDU İLE ARAMIZDAKİ BAĞ KOPUNCA KENDİMİ HÜCREYE TIKILMIŞ GİBİ HİSSETTİM O AN!(!)..

MAMAK ASKERİ CEZAEVİNDE KURALLARA UYMAYINCA 'TABUTLUK'LARA ATILIR,GÖRÜŞ,MEKTUP CEZASI ALIRDIK.BİZİM KİTAPKURDU İLE ARAMIZDAKİ BAĞ KOPUNCA KENDİMİ HÜCREYE TIKILMIŞ GİBİ HİSSETTİM O AN!(!)..
mamak askeri cezaevinde günlük yaşamımız zincirleme 'faşist' komut ve emirlerle sürüyor ve akşam saat 22_00'de 'koğuuuuuuuş yaaaaaaaaat' terörü ile sona eriyordu.yine bitmiyordu aslında.bu defa da geceyarısı işkenceleri başlıyordu.ani koğuş baskınları bizleri havalandırmaya alıp koğuşta akıl almaz biçimde 'arama terörü' yaptıktan sonra bizleri koğuşa alıyorlardı.koğuşa girdiğimizde gözlerimize inanamıyorduk gördüklerimiz karşısında.yataklar açılmış ve yünler dökülmüş ve koğuş çırçır makinası tarafından atılmış gibiydi.onca pislik ve kirliğin içine çamaşırlarımz boca edilmiş ve yiyecekler berbat olmuştu.bu durumu bilinçli yapıyor ve bizleri delirtmek,başeğdirmek,teslim almak için pilanlı biçimde uyguluyorlar pes etmemizi bekliyorlardı.biz direndikçe onlar deliriyor ne yapacaklarını şaşırmış biçimde işkenceleri yoğunlaştırıyorlardı.koğuştan çıkar çıkmaz 'komutlar','terörize' yönlendirmeler başlıyordu.bu faşist komutlara uymadığımız zamanlar önce pestilimiz çıkana kadar kaba dayak sonra A-Blok'un altında bire bir konumunda demir kapılı ve alt kısmında mazgal kapağı olan bizce 'tabutluk',onlarca 'hücre' olan ölüm hücreleri vardı.bire bir olan bu kibrit kutusu kadar olan tabutta ne oturmak ne de uzanmak mümkündü.ancak tavuk gibi tünemek zorundaydık eğer battaniye vermişlerse.tabutluklar mahzende olduğu için içeriye gün ışığı girmiyordu.ana kapı ve hücre kapısının altında bulunan mazgal kapağı açılınca yaşam belirtisini hissedebiliyorduk.tuvaletimizi verilen ördeklere yapıyor ve mazgal kapağı açılınca dışarıya veriyorduk.verdikleri su ve yemeği mazgal kapısından içeriye alıyorduk.cezamızın süresi faşist askeri cezaevinin komutlarına uymama,karşı gelme,isyan gibi kıstaslarla uzayıp kısalıyordu.en kısa 'hücre cezası' bir haftaydı.A ve B blokta ayrıca 'tecrit' denilen tabutluklardan biraz geniş ve çift ranza sığabilecek tipte banyo/tuvaletin ortak kullanıldığı 'hücreler' vardı.buralarda ikişer kişi kalınabiliniyordu.hayvanat bahçelerindeki  hayvan barınaklarını anımsatıyordu bu sıra sıra bölmeli hücreler.ön kapı tamamen demir çubukluydu ve asker sürekli biçimde bizi gece gündüz denetliyordu kolayca.tecritten içeri girdiğinizde tecritleri görmeniz mümkün değildi.bir demir yığını ile yüzyüze geliyordunuz öncelikle.sonra yavaş yavaş bu demir yığını arasında insanları seçebiliyordumuz tecritinize götürülürken.müthiş bir yalnızlık duygusu veriyordu bu durum ve getirildiğiniz yerin neresi olduğunu  bilememenin vermiş olduğu tedirginlikle ürperiyordunuz.işte tüm bu yaşadıklarımı(mamak-1981-87)bizim kitapkurdu ile kopunca tekrar yaşadım hücreme geri döndüm sanki.yaşamla aramdaki tek varlık bu kızdı.o da aniden yaşamımdan belirsiz bir zaman aralığı sonucu ayrılınca vahşi bir hayvana döndüm.içimde isyanları oynamaya başladım.

.ŞİMDİ BEN KİMİNLE MEKTUPLAŞACAK,KİMİNLE GÖRÜŞECEK,KİMİNLE KONUŞACAKTIM?...

BİZİM KİTAPKURDU,'ÇOK HIZLI YAŞADIK' YORUMU İLE BİRLİKTELİĞİMİZİ AÇIKLAMA İSTEMİME RENKSİZ BİR YANIT VERİNCE BOŞLUKTA KALDIM!..(1989-91)...ŞİMDİ BEN KİMİNLE MEKTUPLAŞACAK,KİMİNLE GÖRÜŞECEK,KİMİNLE KONUŞACAKTIM?...
böylece 'açık görüş'(ayaküstü işyeri buluşmalarımız),mektuplaşma,'görüş günü'(!)gibi tutukluluk haklarım özgürlüklerim(!)bir anda elimden uçmuştu.mamak askeri cezaevinde 'klasik mahkum' değil,'esir kampı' tutuklularıydık ve ağır işkence 'askeri' yaptırım ve uygulamlarla 'beyin yıkama' metodlarının nefes almadan uygulandığı ve her anımızın kontrol edildiği bir mahkumiyet hayatımız vardı mamak'ta.sadece bu fiziki ve ruhi işkenceyi biz yaşamadık.başta diyarbakır(mamak koşullarından daha ağır)ve diğer eskişehir,aydın'da uygulanan faşist yöntemler mamak'ı aratmıyordu.bu faşizan ortamdan bir an olsun tek çıkış(!)noktamız yakınlarımıza,eşlerimize,ailelerimize yazdığımız ve beklediğimiz mektuplar,bayram ve yılbaşı günleri yapılan !açık görüş',haftada beş dakika bile sürmeyen yarı cam/telörgüden oluşan dörtköşe alandan özlem giderdiğimiz günlerdi.koğuşta ise özellikle akşam 'yat saati'nden sonra nöbetçi askerlere çaktırmadan battaniye arasında okumaya çalıştığımız kitaplarımızdı.böyle bir kısır döngüde tutukluluğumuzu geçirmeye çalışıyorduk.tüm bunlar yetmiyormuş gibi,askeri faşist cuntanın olayları 'sağ/sol çatışması' gibi gösterip,'biz gelmeseydik onlar gelecekti' ananonsu ile biz devrimcileri hedef tahtasına koyması ve mamak ve diğer cezaevlerinde yapmaya çalıştığı 'karıştır/barıştır' türü devrimci/faşist(mhp'li) tutukluları bir koğuşta aynı ortamda aynı havayı solumak gibi kabul edilemez biçimde bir arada yaşamaya zorlamak gibi işkence ile yüzyüzeydik.bizim kitapkurdu bana bulmaca gibi bir cevapla istemimi yanıtlayınca tekrar o mamak askeri cezaevinde yaşadığım ve dışarısı ile tek bağımız olan mektup/görüş/açık görüş gibi nefes alma,diyalog ve moralite düzeltme özgürlüklerimi kaybettiğim hissine kapıldım.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

"DEĞİŞTİM!..ÖĞRENCİLİK YILLARINDA KALDI NAZIM'A HAYRANLIĞIM!.."..2008..

"DEĞİŞTİM!..ÖĞRENCİLİK YILLARINDA KALDI NAZIM'A HAYRANLIĞIM!.."..2008..

Ne yazmıştın facebook sayfasında bölüm başkanı olup kırmızı geniş omuz şeritli siyah cübbeyi giydiğinde?.."önemli olan bunu giymek değil sorumluluğunu almak" ..,2009-2010...Ne kadar mantıklı doğru ve akıl dolu açıklamalar değil mi?..içi dolu dolu kelime ve cümleleri yazan?sensin değil mi bu güzel anlamlı lafları eden?...sahi senmisin?..Bak!..2008'de bana ne yazmıştın bölümle ilgili?.,"bizim bölüme ilgi az.geçen dönem nerdeyse kapanacaktı bölüm."..2008...Devamla,"üniversite bize yardım etmiyor.araştırma ve kongrelere kendi imkanımızla gidiyoruz!"...Bak dinle!.."bizim bölümde bilgi paylaşımı yok!..hocalar arasında osmanlıcası/y.dili olmayanlar var..."..2008...Ve son cümlen?.," sence ne yapmalıyım?.,"...2008...Ben?!(!)..ben sana akıl verecektim öyle mi?..,yıllar yıllar sonra onca donanım,tez,doktora yap öğrt.görevlisi ol atan...,(!)...sonra yıllar yıllar önce(1991)evli bir sevgili bulunca terk ettiğin adama akıl sor?!(!)...Ne dedin o 2008 yazında bana?.."sürekli acı veren ben oldum yükselen burcum akrep!..derin konulara girmeyelim!.."...2008...Başka?.."değiştim!..öğrencilik yıllarımda kaldı nazım'a hayranlığım.şimdi milliyetçilik daha çok heycanlandırıyor beni!"..2008...Başka?.."bugüne kadar yaptığım en iyi iş Aziz Nesin'in mektuplarını türkçeye çevirmek oldu!.."..2008...Başka?..,"o rock sever..ev işlerinde bana yardım eder sağolsun!..annemde çocuğa bakmasa ne yapardık acaba?.."..2008..Başka?..." TÜYAP'ta imza günü yaptı.anlaşılmaz gençkız/erkek hayranı var!..dayanamadım zor attım kendimi yan taraftaki resim sergisine!..ne babam ne ben okuyup bitirebildik yazdıklarını(!)..",..2008..Başka?.."bizim evde fethi Naci sevilmez!..".. 2008..Başka?.."2000'de geldim buraya..2002'de evlendim!..internetten tanıştığım birisiyle evlendim,ne yani asosyal mi oluyorum şimdi?..68'li bizimkiler beni apolitik yetiştirdiler ne yapayım?.."...2008...Başka?.."bizim sınıfta Doğu/g.doğulu çocuklar ağırlıkta,sınıf kokuyor!..pencereleri açın sınıf havalansın diyorum tınmıyorlar bile!.."..2008...Başka?.."sınıfa ortaçağ neden karanlık çağ diye soruyorum hocam o günlerde elektrik bulunmamıştı diye ti ye alıyorlar.bereket tanrıçasını anlatıyorum hocam bu kadın hamile mi diye soruyorlar.o an kaybediyorum kendimi başlıyorum bağırıp çağırmaya.o kadar sert bir hoca değilimdir ama?!.."...2008...

23 Ağustos 2013 Cuma

1975-80...FAŞİZME DOĞRU PUPA YELKEN!(!)...‏

  • 1975-80...FAŞİZME DOĞRU PUPA YELKEN!(!)...‏

22.08.2013


ülkede bastırılmaya yok edilmeye çalışılan 'sınıf mücadelesi' ve 'devrimci mücadele',yasal faşist parti(mhp)militanlarını devlet güvencesinde kol kanat gererek halk güçlerine,üniversitelere,devrimci/demokrat/yurtseverler üzerine saldırtmaya seri cinayetler işlemeye(bahçeli evler katliamı)toplu taşıma araçlarını ve kahvehaneleri tarayarak(piyongo tepe/balgat katliamları)yoksul emekçi halk kitlelerini susturmaya,korkutmaya,sindirmeye yönelik geniş ve yaygın 'faşist terör' uygulamalarına girdiler.1965-70 arası anti-faşist mücadele 'dar' bir alanda(üniversite ve büyük şehirlerde)sürerken,1975-80 arası büyük şehirlerden,gecekondu mahallelerine,taşraya,yurt çapında,gittikçe genişleyen ve söndürülemeyen bir orman yangını haline dönüştü(sivas/çorum)k.maraş katliamları).devletin resmi faşist militarizmi ile devrimci örgütlenmeler arasında geçen sert mücadele(1965-70)bu defa halk güçleri ile devletin resmi ve sivil(mhp)güçleri arasındaki mücadeleye evrilmiş giderek şiddetlenen anti-faşist mücadele ve buna bağlı olarak tartışılan 'sınıf mücadelesi' türkiye solunda kıyasıya tartışılan bir durum almıştı.1973-75 arası büyük bir heycanla hükümet olan chp'li ecevit hükümeti bekleneni verememiş ve tekrar ipler adalet/milliyetçi hareket/milli selamet partisinin sağcı/mukedasatçı/muhafazakar/faşist yönetimine geçmiş,menderes/bayar kliğinin kurduğu 'VATAN CEPHESİ' yerini bu defa onların mirasını devralan demirel tarafından,AP/MHP/MSP kutsal ittifakıyla  'MİLLİYETÇİ CEPHE HÜKÜMETİ'şekline dönüştürülmüştü.göle,durgun suya atılan taşın yaydığı dalgalanmalar gibi 'iç savaş'ın sıcaklığı dalga dalga yayılıyordu.1975-80 arası 'faşist terör'ün devlet eliyle halk güçleri üzerine yoğunlaştırıldığı yıllardı.faşist cinayet ve terörün artan bir şekilde halk kitleleri demokrat ve devrimci/aydın,öğrenciler üzerinde artması 'sol' içinde oldukça farklı görüş,mücadele yöntemi radikal/pasifikasyon ayrışmalara,bölünme ve parçalanmalara neden oldu.devrimciler,artan faşist saldırılar karşısında radikal/pasifikasyon türü tavır alınmasından öte,aktif biçimde faşizme karşı kitle örgütlenmesinin yaşama geçirilmesini öneriyorlardı.faşizme karşı 'direniş komiteleri' adı altında 'direniş çizgisi'ni savunmaya,örgütlemeye başladılar.bu acil çıkış karşısında mahallelerde,işyerlerinde,fabrikalarda,üniversitelerde bu savunu yaygınlaştırılmaya başlandı.faşizme karşı meşru savunmanın ancak ve ancak  'aktif savunma' ile püskürtülebileceği,pratik gelişmelerin bunu dayattığı su götürmez bir gerçekti.devlet,mit/kontrgerilla/sivil faşistler(mhp)aracılığıyla,'sağ/sol/alevi/sünni' çatışması ve buna bağlı olarak,'sınıf mücadelesi'ni boğmak,'devrimci mücadele'yi yok etmek için 'kurtarılmış bölge' türü suni cepheler yaratarak mücadeleyi kendi içinde kırmak,güçsüz hale getirmek 'terör/anarşi' gibi yuvarlama demogojik propogandalarla bulanık suda balık avlama stratejisi içindeydiler.

1989-91...

  • 1989-1991...‏

'bu olay duyulursa türkiye'de kalamam!'..(2011)..diyordun,ne olmuştu,ne yapmıştın bu kadar utanılacak, seni yurtdışına uçuracak?..bir suçmu işlemiştin,utancından açıklayamadığın paylaşamadığın tacize/tecavüze mi uğramıştın?..'altmışsekizli bizimkiler apolitik yetiştirdiler beni ne yapayım?..'..(2008)..'internetten tanıştığım birisyle evlendim ne yani asosyal mi oluyorum şimdi?..'...(2008)..'değiştim!..okul yıllarımda kaldı nazım'a hayranlığım.şimdi milliyetçilik daha çok heycanlandırıyor beni!..'.(2008)..tüm bu 'itiraf'lar sana ait ben uydurmuyorum.apolitik/asosyal/milliyetçi bir kadın(!)..neden,'bu olay duyulursa türkiye'de kalamam!'..diye dertleniyor seks partnerine mailleşmelerinde?..apolitik,asosyal,milliyetçi olmak suç değil günümüzde övünç kaynağı üstelik(!)..burjuva ideolojisinin insanlar üzerine geçirmek için uğraştığı ideal kılıflardan.bu anlamda oldukça şanslı sayılırsın ama,'bu olay duyulursa türkiye'de kalamam'ak ne oluyor pek anlaşılır değil!?(!)..ne olmuştu seni bu denli utandıracak yerin dibine geçirecek zemin kazıkları gibi?..basit bir aldatma,gönül macerası?..2008 yılında son mailinde şu itirafı yazmıştın,'sana rastladığımda yeni ayrılmıştım bir ilişkiden.boşluktaydım o an kim çıksa karşıma yazışırdım!..'..diyordun.şöyle çevirmek geçti senin itirafını o an,'sana rastladığımda yeni çıkmıştım bir sevişmeden,o an kim çıksa karşıma yeniden sevişirdim'.öncelikle ben senin karşına ilk defa çıkan bir insan değildim ve geçmişe yönelik tanışıklığımız,senin anladığın anlamda olmasa bile yaşanmış birlikteliğimiz vardı ve seninle tanışıyorduk.geçmişi nasıl inkar etmiştin,'seninle flört dahi yaşamadık bir şey paylaşmadık.ben küçüktüm o zamanlar!..'.(2008)..öylesine küçülüp büyüyordun ki?.ne yumurtlamıştın,'sürekli acı veren ben oldum yükselen burcum akrep!..derin konulara girmeyelim!..'..(2008)..benimle flört etmeyen,bir şey paylaşmayan ve o zamanlar 'küçük' olan bu kız nasıl olmuştu da bana acı vermiş,derin ilişkiler yaşamış olabilirdi?..1991 yazında katıldığın bir kazı sonucu tanıştığın evli sevgilinle istanbul'a dönüp bana 'elveda!..' diyen kimdi?..küçük bir kız çocuğu nasıl oluyorda 'evli sevgili' flörtü yaşıyordu?..2008'de sana,hala onunla mı berabersin sorumdan kimi sorduğumu çok iyi anlamış ve o günlerde kanatlanarak uçtuğun evli sevgilinden oldukça ağzın yanmıştı ki inleyerek anlattın bana yaşadıklarını,'sorma o adamla beraber olmakla hayatımın en büyük yanlışını yaptım.aaa!..sanada herşeyi anlatmışım meğerse..'..ya ne yaptığını bana yazdığın son mektubu hatırlamıyordun veya olayı yumuşatmaya benim gönlümü almaya çaılışıyordun?..ters/yüz duvara tutunmaya çalışan sarmaşık sarmalında herşeyi birbirine boca ederek anlatıyor,yaşıyor,itiraz ediyor,kabulleniyordun.'bu olay duyulursa türkiye'de kalamam!.'..neden hürrem?...hem kim senden hesap sorabilir ki?..asosyal,apolitik,milliyetçi bir kadından?(!)..rahat rahat sevişmelerine,cinsel hazlarına,seks/shop ürünleriyle seks denemelerine zevkten zevke uçmalarına devam et!..'ohh!..ne ala ne ala!..anlat kızım melahat?..' vari bir hesaplaşma olur o kadar(!)..'olaylar duyulursa türkiye'de kalamam!..' sızlanmalarına pek anlam veremedim.sen ne zaman mutlu oldun ki zaten?..sana yaşam arkadaşlığı teklif ettiğimde(1989),'madem bana açık oldunuz bende size açık olacağım.ne sizden önce ne sizden sonra bir erkekle sizinle paylaştığım gibi paylaşmadım dostluğu ve arkadaşlığı.size karşı duyduğum sevgi bir arkadaşıma,dostuma karşı duyduğum sevgiden farklı değil.beraber olacağım insana özel sevgi duymalıyım.aşkın gözü kördür!..'..yani?..reddedilmiştim 'özel sevgi' uğruna(!)..ne diyebilirdim?..ortada tartışılacak ikna edilecek bir durum yoktu.kararın gayet net ve açıktı,belki bir kaç ay düşünsel birlikteliklerimiz paylaşımlarımız kısa ama anlamlı dost/arkadaş olarak yakınlaşmıştık ama benden hoşlanmamıştın.yapacak bir şey yoktu.yaşanılanları anımsayıp mutluluğu solumaktan başka bana bir yol görünmüyordu.bende bu cevaba karşılık kesin ve net konuştum,peki o zaman sizi zorlamış olmamayım?..rüyadan veya uykudan uyanırcasına cevapladın beni,'durun canım!..o kadar karamsar olmayın hemen.hem kim kime zorla bir şey kabul ettirebilmiş ki?..deneyeceğim tabii!..'..(1989-90)..senin bu 'deney'..'deneme' alışkanlıkların yeni değil hürrem(!)...senin 'deneyeceğim tabii!..' karaınla başladığımız 'özel yaşam yolculuğu' birbirimize yazdığımız mektuplar,heycanla beklediğimiz buluşmalar unutulmaz paylaşımlarla geçti.benimle birlikte olmak isteyipte olamadığı(mız)n anlar zaman aralıkları?..' 'merhaba' oyununu sizinle birlikte izlemeyi,o an yanımda olmanızı ne çok istedim bilemezsiniz?.'..(1990)..kendimi sana anlatabilmek için çalakalem yazdığım anılarım için yaptığın yorumlar yaşamımda dönüm noktaları oluşturmuştu,' okuduğum kitapların tasvir bölümlerini atlayan ben sizin yazdıklarınızı zevkle okudum.gezmiş,dolaşmış,görmüş gibi oldum oraları.teşekkürler!.yazdıklarınız belge niteliğinde mutlaka yayınlanmalı.'anı defteri'nizi tuttuğumun farkındayım bir süre daha tutacağım.tekrar tekrar okumalıyım beynime kazımalıyım!..'..o an isa gibi çarmıha gerilmek ve gökyüzüne çekilmek istedim bir daha dönmemek üzere(!)...tanrısal,göksel,ilahi bir durum vardı ortada.gerçek olması yaşanması benim için mümkün olmayan değerlendirmeler,yorumlar ve anlardı.yavaş yavaş heycan nöbetleri yaşamaya uçmaya başladım.sormaya korkuyordum benim hakkımda neler duyumsayıp nelerin yerli yerine oturmadığı konusunda.özellikle tabi 'özel sevgi'?..bence yeşermeye başlamıştı bu yaklaşımlardan çıkardığım kadarıyla.yine yazdığım mektuba karşılık inanılmaz bir övgü daha aldım,' nasıl mektup yazdınız öyle?..okuduğum ünlü yazarların sevgililerine yazdıklarını çoktan geçtiniz!..'..(1990)..uçmak ne kelime?..ayaklarım yere değmiyordu.belki de diyordum içten içe kendince 'aşk' ilanı veya o ünlü 'özel sevgi'nin tuttuğunu ima ediyor?.bundan daha güzel bir gönderme olamazdı?..ve arkasından şu ünlü çağrın geldi,' mektuplarınızda çok güzel şiirimsi cümleler var.izniniz olmadan onları şiirleştirdim bakalaım beğenecekmisiniz?.şimdi bana diyeceksiniz ki,sana onca şir yazdım bula bula bunları mı buldun?..ben sizin bütün yazdığınız şiirleri seviyorum!.geçen gün okul çıkışı vapura bindim oradan taksiye bindim hala mektubunuz elimde okuyorum,her zaman kapalı olan trafik açık olmaz mı?.şöföre yavaş gidin de diyemiyorum yanlış anlaşılır diye.nihayet eve geldim odama geçtim ders notlarımın arasında devam ettim okumaya.annem bende bazı değişimlerin olduğunun farkında sık sık odama ani baskınlar yapıyor.ama ben dikkatliyim tabi!..'..(1990)...sevginin,aşkın,özlemin artan tempoda soluğunu duyuyordum yüzümde.toprağa düşen bir tohum gibi büyüyordu ilişkişkimiz.o günlerde nilüfer'in yeni çıkan 'sen mühimsin' kasetini hediye etmişti bana.tutmuştu,rengini alıyordu yavaş yavaş.büyütüyorduk aramızda sorunsuzca hızla!..hızla!..dayanılacak gibi değildi ona ulaşmak,onunla bu güzellikleri paylaşmak duyumsadıklarımızı beraber solumak istiyordum artık!.
 
bir pazar günü öğleden sonra telefonla aradın beni,' babam bahçeye indi orada oyalanıyor bende fırsat buldum aradım!..'..buluşamadığımız zamanlarda onun bulduğu metodla ev telefonlarını tek zil çaldırıp kapatıyor böylece selamlaşıyorduk çocukça(!)..bu durumu şöyle açıklamıştın müzipçe,'annem,bu günlerde bizim telefonlarda bir gariplik var.çalıyor ahizeyi kaldırdığımda kapanıyor...'..(1990)..çok sevinmiştim aradığına.yine aramızda coşkulu,neşeli bir telefon konuşması yaşıyorduk.tam bu çağlayanın ortasında,ilişkimizi ailelerimize açıklasak ne dersin?..dedim.sanki o an dünya durdu büyük bir sessizlik oldu aramızda.sadece,'çok hızlı yaşadık!.' cevabı geldi senden.ne anlama geliyordu?..zamanı mı değildi,henüz erkenmiydi? cevabının açılımı çözemedim.yaşam arkadaşlığı teklif ettiğim an gibi noktaladım,peki o zaman,bir süre görüşmeyelim duygu ve düşüncelerin yerli yerine otursun tekrar konuşalım.yine ses yoktu senden karşılıklı iyi günler dileyip kapattık telefonları.benim yaptığım marksist literatürde geçen 'iradi müdahale' yöntemini uygulamıştım.yaklaşık bir iki hafta görüşmedik sonrasında bir biçimde görüştük.dolmuştun...yıllarca kapakları kapalı kalmış baraj gibi çağıldadın bana,'siz kararlarınızı böyle aniden mi alırsınız.o an ne diyeceğimi şaşırmış buz gibi olmuştum.elim ayağım tutmadı.ne söyleyebilirdim ki?.'hani ellerin nerde/hani verdiğin sözler'..ya dediğimi yaparsın ya da başının çaresine bakarsın diyordunuz!.'..(1990)...nilüfer'in 'sen mühimsin' kasetindeki şarkı sözleriyle eleştiriyordu beni.bu defa alt üst olan sarsılan bendim.ona cevap hakkı tartışma özgürlüğü tanımamış kestirip atmıştım beraber olma teklifinde yaptığım gibi.bir dönüm noktası oldu ilişkilerimizde,bir kırılma,düşüş yaşamaya başladık.yine mektuplaşmalarımız,görüşmelerimiz devam etse de aramızda 'güven bunalımı' doğmuştu ister istemez,' 'hani verdiğin sözler/hani ellerin nerde'..' sorgulamaları kırılganlığı çıkarıyordu ortaya.rotasında keyifle giden geminin dümenini havaya girip değiştirmiştim hiç yoktan.kendimi affettirebilmek için onca özür,dil dökmeme rağmen ikna edememiştim.aramızdaki 'soğuk savaş' ilk sinyalini verdi.işyeri ziyaretlerinin birisinde gitmek üzereyken sipariş kağıdına yazdığı  üç maddelik bir ültümaton bıraktı,' a) doğal olacaksın..b) aşırı sevgi olmayacak..c) sende susmayacaksın bende..'doğal olacaksın'..diyordu.benim onun hakkında mektuplarda yazdıklarıma karşın şöyle bir değerlendirme yapmıştı,' ya beni çok iyi tanıyorsunuz ya da gözlem gücünüz çok iyi.beni o denli incelemişsiniz ki size gelirlken elim ayağıma dolaşıyor.doğallığımı kaybettireceksiniz bana..'..(1990)...onu,'saçlarını arkaya toplar sıkı topuz yapar geniş alnı,güzel iri gözleri çıkar,küçük burnu,biçimli ağzı,oval yanakları,kulakları,ten rengi küpeleri belirirdi güzel yüzünde.yakası kalkık gömlek giyer,yuvarlak göğüsleri gererdi gömleğini.kot pantolonu biçimli vücudunu tamamlar gençkız fiziğini ortaya çıkarırdı.yarı tanrıça yarı insan görünümündeydi(!)..özel yetiştiriliyordu ailesi tarafından.toplumdan izole edilerek içi dolduruluyordu.sanatsal etkinlikler,klasik müzik konserleri,sinema,tiyatro,dil kursları.içimden 'özel sevgi' acaba bu tür bir yalıtımdan kaynaklanan istemmiydi?.bana yazıp bıraktığı bu 'üç ültümaton' üzerinde ne konuşabildik ne de değerlendirme yapabildik.alışılmış burjuva aşık davranışlarına hiç bir zaman girmedim.ne onu okul kapısında bekledim,ne evine bıraktım.salya sümük bir aşık olmadım yani(!).hoşlandım,sevdim onu.aramızda gözle görülür bir yaş farkı olmasına rağmen düşünsel olarak çok iyi uyuşuyorduk anlıyorduk birbirimizi.hapishane anılarımda ona yazdığım (1981-87) görüş günü görüşçüm ile aramda geçen bir olumsuzluk üzerine o satırın karşısına ok çıkararak,'ben olsaydım öyle demezdim' diye not düşmüştü.dünyanın en mutlu insanı bendim.anlaşılmak kadar güzel bir duygu,düşünce olamazdı.onun için ona 'düşünce yaşıtım' diyordum. 

    1971-1980 ARASI...‏

    • 1971-1980 ARASI...‏

    1971-1973 ARASI GÖREVDE KALAN ASKERİ FAŞİST CUNTA KIŞLA DÖNÜŞÜ YERİNİ CHP'Lİ ECEVİT'E BIRAKACAKTI!..
    1960-70 türkiye'de yaşananların ve devrimcilerin bu yaşananlara doğru önderlik ettiklerinin meyvesi olarak askeri faşist cuntanın kışlaya dönmesi sonucu yapılan ilk seçimlerde ecevit'li chp'nin  çok partili yaşama geçmesinden  o güne değin siyasal yaşamda elde ettiği ilk kayda değer iktidar başarısıydı.dağa,taşa yazılan 'chp/karaoğlan' efsanesi biraz olsun sol/sosyalist çevreleri ayağa kaldırdı.1973 affı ile özgürlüğüne kavuşan devrimciler geçmiş ile gelecek arasında bir köprü görevi gördüler.faşist askeri cunta sonrası iktidara gelen ecevit'li chp adeta 'devrim proğramı' gibi taleplerle patlama yapmıştı.'toprak reformu','mit/kontrgerilla'nın dağıtılması ve hesap sorulması,işkencecilerin yargılanması,işçi ve sendikal hakların geliştirilmesi,1960 anayasasının tekrar raftan indirilerek uygulanması gibi türkiye siyasal tarihinde önemli 'devrim'sel çıkışlardı.

    1971-73 ASKERİ FAŞİST DARBE SONUCU BÜYÜK BİR HEYCANLA İKTİDARA GELEN ECEVİT'Lİ CHP NE YAZIK Kİ BU HEYCANI İKTİDAR EGOSUNA TERCİH ETTİ VE KİTLELERİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTI!..
    1974 harekatı ecevit hükümetinin pilanlarını alt üst etti.erbakan'lı koalisyon ise başlı başına ayak bağıydı zaten.abd emperyalizminin hoşuna gitmeyen 'kıbrıs savaşı','ambargo' ile sonuçlandı.önceleri askeri kanat ile ilgili nato çerçevesinde gözükse de,arkasından 'ekonomik' ambargolar ile ecevit kıskaç içine alındı.koalisyon ortağı olan erbakan'da bu bulanık havadan ne kapabilirim umuduyla hükümetten çekilerek demirel/erbakan/türkeş birinci/ikinci milliyetçi cephe hükümetleri denemelerini gündeme getirdier.1977 genel seçimlerinde tekrar iktidara gelen ecevit'i bu defa da tusiad rahat bırakmadı.siyasi krizin üzerine çöreklenen 'faşist' saldırı ve katliamlar(1978 aralık k.maraş katliamı) ecevit'e reddettiği 'sıkıyönetim' ilanını gündeme getirdi.ecevit hükümetinin devrimci kabarış dalgasını karşılayamaması sonucu yoksul emeçi halk kitleleri devrimcilerin  1979 ara seçimlerini 'boykot' etme çağrısına uydu ve ap'si süleyman demirel seçimi 5-0 kazandı.oyları gerileyen ecevit iktidardan çekildi ve s.demirel/erbakan/türkeş üçlüsünün başını çektiği 'azınlık hükümeti' 12 eylül 1980'e kadar iktidarda kaldı.

    21 Ağustos 2013 Çarşamba

    GODOT'YU BEKLERKEN!(!)...

    senin mutsuzluğun benden koptuktan sonra başladı.hem ruhsal olarak toparlayamadın kendini hem düşünsel.'özel sevgi' denilen fuluğ bir tanımın peşine düştün,'bir hırka bir lokma' dervişler gibi(!)..son yüzyüze görüşmemizin arkasından bir kart gönderdin bana,' kazıya gidiyorum dönüşte görüşürüz!..'(1991)..kopmuştuk ama ilişkimiz sıcaktı henüz,' dönüşte görüşürüz' cümlen umut vermişti bana.bu 'ara zaman' düşünmek için fırsat olabilirdi.beklemeye başladım,hoşlandığım düşünsel olarak uyuştuğum kızı.bu 'mola' ikimiz açısından nefes alma sağlıklı karar verme konusunda etken olabilirdi.tam tersi oldu ne yazık ki,' kazıda aradığımı bulamadım.boşluktan veya yasaklara karşı gelmekten olacak birisiyle ilişkim oldu adam evli henüz evin haberi yok zor durumdayım.'...karşında kız arkadaşın vardı ve bi koşu bizim eve gidip durumumu bizimkilere anlatırmısın diyordun(!)..' bunları beni seven bir insana yazmak çok zor biliyorum.aramızda bir şey yaşamamış gibi davranamayız ama bir ilişki sonsuza kadar sürecek diye bir kural yok.dost/arkadaş kalalım önerim zaten yanlıştı artık aramızda ortak bir yan kalmadı.bensizde mutlu olacağına inanıyorum.bu mektubu bir veda mektubu olarak kabul edebilirsin...'...(1991)...benimle bağlarını koparırken,' pişman olmamak için çok düşündüm ama duygularım değişmedi' demiştin ya?..yıllar yıllar sonra ne oldu?..'özel sevgi'yi yakaladığını zannettiğin evli sevgilinle heycanla havalandın,kanatlandın ama fena yere çakıldın sonra değilmi?(!)..evli sevgili maceran kabusla bitti böylece.ya düşünsel ihanetin?..k.burjuva,aydın,nazım hayranı olarak kariyerini tamamladığında sana kim kadro verecekti üniversitede?..köktendinci/milliyetçi/mukedasatçı/sağcı/faşist karma yöneticili YÖK'mü?..ne yapman gerekiyordu?..değişmen!..bir gün kitapçıda gezinirken osmanlının 'lale devri'ni anlatan bir roman çarptı gözüme.yazarı ilgimi çekti.sizin üniv.sanat tarihi bölüm hocalarından kadın yazardı..sanat tarihçi gözüyle osmanlı'nın 'lale devri'ni anlatması ilginç olabilirdi.kitabı aldım ve kitaplığıma koydum.koyuş o koyuş bir türlü fırsat bulup okuyamadım.ta ki seninle 2008 yazında karşılaşmamıza kadar.ne göreyim,senin üniversitenin sayfasında öz geçmişin ve kariyerin ile ilgili yazıyı okurken tez hocan bu kadıncağız çıkmasın mı?..'değiştim!..öğrencilik yıllarımda kaldı nazım'a hayranlığım şimdi milliyetçilik daha çok heycanlandırıyor beni!..' itirafın geldi aklıma.tamam dedim mutlaka 'milliyetçilik' virüsünü hocasından kapmıştır veya internetten tanıştığı cinayet romanları yazan kocasından.kocasının facebook ve internet bilgilerine baktım adam sağcı/milliyetçi değildi.2008 yazında eşinden bahsederken,'bizim evde fethi naci sevilmez' cümlesi kafama takılmış ve eşini araştırmıştım.sanat tarihçi gözüyle yazılan roman neo-osmanlıca esintiler taşıyan 'milliyetçi' çizgide bir yazındı.bizim kızın 'milliyetçi'liğinin kaynağını bu biçimde kesinleştirmiştim kendi içimde.kariyerinde ilerlemenin üniversitede tutunmanın tek bir yolu vardı değişmen!..değiştin zorunlu olarak!..ne ruhen ne de düşünsel olarak mümkün değildi ama?..ne yaparsın ekmek parası,bir dilim ekmek için başladın miyavlamaya(!)..neden olmasındı madam?..senin gibi donanımlı,özel teiştirilmiş,'özel sevgi' ile süslenmiş,tütsülenmiş entellektüel kitapkurdu bir kadını kim öğretim görevlisi olarak 'milliyetçi' bir referansla kim kadro vermez kim atamazdı?(!)..adamların amacı 'milliyetçi'lik adı altında 'neo-osmanlı'cılığı hortlatmak,senin gibi modern/batılı/çağdaş düşünceyi savunan müminler/müridler bularak kadrolarını genişletmekti.bakın!..diyeceklerdi,bize sadece kapalı/türbanlı/dindar yoksul halk oy vermiyor,sempati duymuyor.işte!..modern/çağdaş/kariyer sahibi insanlarda bize yakınlık duyuyor oy veriyorlar.biz başı açık veya kapalı ayrımı yapmıyoruz.oysa gerçek tam tersiydi.üçyüz elli bin öğretmen açığı olan ülkede ataması yapılan öğretmen sayısı oldukça komikti.yıllarca sınava girerek KPS denilen sınav sonuçlarından yüksek puan almalarına rağmen 'kadro' açılmadığı için(veya kendi adam ve sempatizanlarına açıldığı için) işsizlik kuyruğunda bekleyerek 'öğretmen' olma idealleri uğruna yaşlananlar memuriyet yaşını geçenler vardı.senin ve senin gibi değişenler,değiştim diyenler köktendinci siyasal iktidarın propogandalarına denek taşı oluyordunız.'özel sevgi' hikayesi 'evli sevgili' projesi tutmamış tam tersine iflas etmişti ki bu defa kapağı çaresiz 'milliyetçi' olmak saf değiştirmekte bulmuştun.hani o ünlü burjuva yuvarşaması var ya?..aşkta kaybeden kumarda kazanır veya tersi.aşkta kaybetmiştin hiç olmazsa iş hayatında kazanmalıydın(!)..ne diyordu baban senin için?..'bizim kız sağcı olmuş'...ne desindi adamcağız?..düşünsel anlamda çağdaş bir insan yetiştirmek için uğraş didin onca emek bir anda yok olup gitsin kızın saf değiştirsin,bir dilim ekmek için sağ/faşist ideoloji kızını elinden alsınlardı.insanlar nasıl değişiyor geçmişlerini bir anda nasıl inkar edip faşizmin yalanlarına alet oluyorlar kişiliklerini ayaklar altına alıp çiğniyorlar sorularına en güzel canlı somut örnek sendin.evet!..evet!..senden başka güzel bir örnek olamazdı bu dönekliği ispatlayacak türden.değişmiş atamayı kapmıştın ama ruhen/düşünsel olarak mutsuzdun yine(!)..yine bana açıldın,saçıldın,şakıdın mutsuzluğunu(!)..' 2000'de geldim buraya 2002'de internetten tanıştığım birisiyle evlendim.rock sever o.geçenlerde TÜYAP'ta imza günü yaptı.anlaşılmaz gençkız/erkek hayranı var.sıkıldım zor attım kendimi yan taraftaki resim sergisine.ne babam ne ben yazdıklarını okuyup bitirebildik zaten.sağolsun ev işlerinde yardım eder bana.kadınlar ev işlerini nasıl yetiştiriyorlar anlamış değilim.annem çocuğa bakıyorda rahat ediyoruz.ya annem olmasaydı ne yapardık acaba?...'...gittikçe koyulaşıyordu bizim kızın matemi(!)..' bizim bölüm öğrencisizlikten geçen sene kapanacaktı nerdeyse.ilgi yok denecek kadar az.bakalım bu sene ne olacak?..sence ne yapmalıyım?..'...bizim kız tam anlamıyla 'karabatak' olmuş daldıkça dalıyordu suyun karanlık derinliklerine(!)..' üniversite bize maddi olarak araştırma ve kongrelerde destek olmuyor.kendi olanaklarımızla gidiyoruz gidebilirsek.bizim bölümde hocalar arasında bilgi paylaşımı yok.y.dili,osmanlıcası olmayanlar var....'...bizim kız simsiyah renkli bir denizaltıya dönüşüyordu içinde bulunduğu karamsar/mutsuz durumu anlatırken....' öğrencilerin çoğu doğulu/g.doğulu öğrenciler.sınıf kokuyor!.pencereleri açın sınıf havalansın diyorum tınmıyorlar bile.ortaçağ neden karanlık bir çağdır çocuklar soruma,hocam o günlerde elektrik bulunmamıştı da ondan diyerek 'ti'ye alıyorlar beni.bereket tanrısını anlatıyorum araya girip laf atarak lise talebeleri gibi dersi kaynatmaya çalışıyorlar.hocam bu kadın hamile mi?..işte o an kendimi kaybediyorum başlıyorum bağırıp çağırmaya.öyle sert bir hoca değilimdir ama?..'...ruhsal/düşünsel bunalım geçiren ama bir türlü içinde biriktirdiklerini kendisini tanıyan birisiyle paylaşamayan bizim kızın imdadına ben yetişmiştim ve bana açılmakta bulmuştu çareyi.bana terapist gibi davranıyor anlattıkça kendi karanlığında kayboluyordu....' bu güne kadar yaptığım en iyi iş aziz nesin'in eski türkçe mektuplarını türkçeye çevirmek oldu.onu da tam yapamadım ya?..'...son cümlesi ve itirafları özellikle düşünsel anlamda 'değiştim' demesine rağmen nasıl bir çürüme ve yok olma durumunda olduğunun kanıtıydı.'milliyetçi' tarafa geçmesine rağmen kan uyuşmazlığı net biçimde ortaya çıkmıştı bile.nasıl bir 'değişim' olduğu ne için değiştiği açıktı.'bu güne kadar yaptığım en iyi iş' derken nasıl da devrimci/demokrat kesime susadığını o entellektüel açlığı hissettiğini anlamamak mümkün değildi.özellikle bana,'sence ne yapmalıyım?' sarılımı karşısında içim cızzzzzzzzz!..etmedi değil!..anlatılarına yaklaşımlarına bakılırsa sadece ben ve benimle yaşadıklarından duyumsadıklarından pişman değildi ve bana hala 'düşünsel' anlamda saygısı vardı.

    18 Ağustos 2013 Pazar

    1946--1975 ARASI TÜRKİYE PANORAMASI....

    1965-75...OKUL YILLARIM
    ilkokul evimize çok yakındı.19 mayıs ilkokulu mamak yokuşunun orta boğumunun başında kurulmuş 1955 yılı yapımlı benimle yaşıttı.c.tesi/pazar günleri kahvaltımızı yapar yapmaz soluğu 19 mayıs ilkokulunun bahçesinde alırdık arkadaşlarımızla.patlamış naylon topa sağlam naylon top geçirerek patlamasını önlerdik.hem sağlam olurdu hem ağır.böylece uçmaz savrulmazdı topumuz.geç patlardı kılıflı naylon top.okulun bahçesi tam bize göre genişlikteydi.okul dönüşü akşam üzerleri evlerimizin önündeki dar toprak yolda oynardık.saha zevki vermiyordu okul önü gibi.okul önü bahçesi geniş ve uzundu.tek eksiği okulun bahçe duvarları olmadığı için top sık sık saha dışına kaçar eğer yakalayamazsak yarı uçurumdan aşağıya zıplaya zıplaya inerdi.inmek değilde topu alıp yokuşu tırmanıp tekrar okul bahçesine dönmek işkenceydi.mahallede toprak yolda ise tek korkumuz top oynarken bahçesine sık sık top kaçırdığımız zekiye teyzeydi.topu kaçırmamak için çok dikkatli vurmak zorundaydık topa.top bahçeye kaçmaya görsün topu vermeyip kestiği gibi bütün mahalleyi ayağa kaldırır car car bağırırdı ihtiyar annesiyle.zekiye teyzenin çocuğu yoktu eşi annesi kendisi yaşıyorlardı bahçeli evlerinde.bu ev her zaman bize gizemli gelmişti çocukluğumuzda.alevi evler arasında zekiye teyze ve yan taraftaki akrabası mahallenin tek tük sünni inancında olan insanlardan,ailelerindendiler.mahalleli ile pek komşuluk ilişkileri olmadığı gibi kavgalı da değillerdi.kendi hallerinde kapalı bir hayat yaşıyorlardı kendi kabuklarına çekilmiş halde.bahçe duvarları yüksek olduğu için evlerini görmek mümkün değildi.sadece iki katlı evlerinin balkonu ve evin çatısı gözüküyordu.romanlarda ve filimlerde görülen cinsten perili/cinli köşkleri anımsatıyordu bizler için.top bahçeye kaçtığı an ilk saldırı ihtiyar cadoloz annesinden gelir ciyak ciyak bağırırdı o haliyle.sonra bu seronomiye zekiye teyzenin havayı yırtan cayırtısı eklenir havaya yayılırdı.işte o an kaçacak delik arardık mahallede.ciddi ciddi kavga var zannederdiniz ana/kız avaz avaz bağırıp mahalleyi ayağa kaldırdığı zamanlar.bunun dışında başka bir sorun yoktu.alevi/sünni inancına sahip aileler kavgasız gürültüsüz yaşayıp gidiyorduk ailelerimizle.alevi ve sünni geleneklere göre yapılan helvalar,börekler,aşureler dini inanç çerçevesinde paylaşılırdı.

    O YILLARDA EN BÜYÜK ZEVKİMİZ OKUL BAHÇESİNDE TOPRAK YOLDA TOP KOŞTURMAK YAZ TATİLLERİNDE İSE KÖYE GİTMEKTİ!..(1960-70)..
    köyde evimiz yoktu ama amcam akrabalarımız,annemin köyünde ise dedemin büyük bir evi vardı.dayılarım,halalarım köydeydiler hala.babam ve annemin köyleri birbirine oldukça yakındı zaten. tiren yolu ve istasyon iki köyü ortalardı tahta köprülü çay ile birlikte ve köyün un değirmenleri.ortaokul ve lise yıllarına kadar köyle bağımı hiç koparmadım.çünkü o yıllarda bizim 'tatil' anlayışımız buydu.şehirde yaşıyorduk ama kapalı köylü yaşamımız devam ediyordu.birkaç göz gecekondu evimiz vardı o kadar 'özel mülkiyet' olarak buna ek olarak babamın maaşı.yani bir artı-para ve gelirimiz yoktu.köylü çocuklardan tek farkımız ve şansımız okula gitmekti gecekonduda oturmaktı.o yıllarda köyde gerçekleşen o feodal üretim tarzının bütün aşamalarını yaşadım bu sayede.iç anadolunun bozkır bir şehri olan sivas'ın kangal ilçesine bağlı az çok toprağı olan eken biçen bu köylü ortamını kanlı canlı yaşadım.ekin biçmekten,dağda ekin yığınları gölgesinde yatmak,döven sürmek,harmana öküz arabalarıyla ekin getirmek,sürülen ekin sonrası buğdayı değirmene götürmek,sabah akşam sığır sürülerini yaylımcıya teslim etmek akşam sığır dağılımında hayvanları eve getirmek,koyun sağmaya,kuzu emzirmeye,ağıl kokusu,ahır kokusunu duyumsamak,nazım'ın o güzel dizelerinde anlattığı 'türk köylüsü' şiirinde altını çizdiği, 'soframızdaki yeri 
    öküzümüzden sonra gelen' diye belirttiği köy evlerinin bir odası gibi temizlenip bakılan hayvan ahırlarını gördüm yaşadım.bu ahırların bir bölümü samanlık olarak kullanılır ve burada hayvan/ot/saman kokuları arasında yıkanılırdı.
    DEVRİMCİ MÜCADELE İLE LİSEYİ BİTİRDİKTEN SONRA TANIŞT(IK)IM..GRAMSCİ'NİN TANIMIYLA 'DOĞAL AYDIN'LARDIK YANİ!(!).. 12 mart 1971  askeri faşist darbe yıllarında lisedeydik ama henüz işin,gelişmelerin pek farkında değildik.alevi kökenli olmamız bizi resmi iseolojinin dışına itmişti.şövenizm/ırkçılık(din ve milliyetçilik)bağlarından beslenen 'faşizm' ile bu anlamda ilişkimiz yoktu.alevi kültürünün sağlamış olduğu özgürlüklerden her anlmada faydalandık.o günlerde verilen devrimci mücadelenin özünü ideolojik olarak kavrayamazsak bile bu durum bize büyük bir moral kaynağı oluyor devrimcilerin baş eğmeden düzene karşı verdikleri mücadele gösterdikleri kararlılılar o günün biz gençleri için mitolojik kahramanlarımız oluyorlardı.deniz gezmiş'in yakalandığı gün içişleri bakanı ile karşılaşması ve gururla bakan karşısında onu cevaplaması terslemesi bizlere anlatılmaz bir güç kazandırmıştı.devrimcilerin faşist resmi güçler karşısında teslim olmamaları çatışarak nurhak'ta,vartinik'te,pusu yerlerinde direnenerek,çatışarak ölmeleri ve en son on devrimcinin mahir çayan öncülüğünde deniz gezmiş,yusuf aslan,hüseyin inan'ın kurtarılması için kızıldere'ye kaçırdıkları dört amerikalı rehine ile birlikte yok edilmeleri 'devrimci mücadele'nin en üst zirvesini oluşturuyordu.naif bir solculuğumuz vardı o yıllarda.y.güney filimleri,y.kemal'in 'ince memed' romanı,z.livaneli'nin devrimci önderler için söylediği ve o yıllarda yasak olduğu için gizli gizli dinlediğimiz türküleri,ruhi su'nun türk halk müziğini yeniden yorumlayan gür bariton sesi bizde hayranlık uyandırırken,aşık mahzuni şerif ve aşık ihsani'nin türküleri ile düzene muhalefet damarlarımız kabarırdı.burjuva ideolojisi ve faşizm ile aramıza çin seddi örülmüştü doğal olarak.devrimci mücadele,sosyalizm,sosyalist mücadeleye,yaşam biçimine,düşüncesine yakın olmamız sempati duymamızda 'alevi' olmamızın,sünni inanç grubunda olanlar açısından çok büyük avantajlarımız vardı.bir anlamda sünni inancı ile yetişen yaşıtlarımız gibi üzerimizde 'dinsel' baskı ve yasaklar,yaptırımlar olmadığı için 'allah' düşüncesi belirleyici değildi.naif olarak 'tanrı' düşüncesini inkar noktasında özgürlüğümüzü kazanmış materyalizme yaklaşmıştık.ilkesiz,anti-bilimsel biçimde tanrı,allah fikrine şiddetle karşı çıkıyor dinsizliği buna bağlı olarak egemenlere/egemen sınıflara(zenginlere)karşı yoksulların yanında saf tutuyorduk yoksul gecekondu gençleri olarak.gramsci'nin 'doğal aydın'larıydık yani!(!)..
    1970-75...LİSE BİTMİŞ ÜNİVERSİTEYE GİREBİLEN GİRMİŞ GİREMEYEN YA ASKERE YA İŞE BAŞLAMIŞTI.BENDE O YIL 'MEKTUPLA EĞİTİM'İ KAZANMIŞ 'SEKİZİNCİ KOĞUŞ',TUZLUÇAYIR YOLAĞZI'NDA YAŞITLARIMLA TARTIŞMALAR YAPIYORDUK ARAMIZDA!..
    arkadaşlarla kahvede kulağımıza çalınan ve henüz bize kadar gelmeyen 12 mart sonrası devrimci mücadele/yenilgi/örgütlenme gibi ideolojik sorunları konuşuyor tartışıyorduk aramızda.sitemli bir bilgi birikimimiz olmadığı için komşu kavgaları türünden dalaşmalar içierisindeydik.1971'de ağır bir yenilgi alan ve devrimci önder kadrolarını yitiren devrimci hareket 1973 ecevit affı ile dışarıya çıkan devrimcilerle yeni yeni toparlanmaya başlamıştı.o günlerde silahlı mücadele taraftarı olmayan gruplar pek fazla kayıp vermedikleri için su yüzüne önce onlar çıkmaya başlamışlardı.bizler ise silahlı mücadele veren devrimci önderlerin çizgisini savunduğumuz için onları 'devrimci' görmüyorduk.1975-76 yılları devrimci hareketin 'ideolojik' anlamda çıkış,toparlanma yılları oldu denilebilir.1960 ihtilali sonucu oluşturulan anayasa ile bir anlamda 'özgür'lüklerin önü açılınca üniversite ve çevresi 'marksizm' ile tanıştı marksist kitapların hızla çevirisiyle.aynı zamanda dünya solu,dünya sosyalist hareketinin ülke içi sosyalist hareketlere yansıması etkilemesi hız kazandı.bu gelişme ve oluşumlara karşı mit/kontrgerilla(derin devlet)/sivil(mhp)/resmi(ordu/polis)faşist güçler AP'si ve demirel hükümetleri döneminde özellikle üniversitelerde,işyerlerinde,fabrikalarda oluşan 'devrimci' oluşum,örgütlülükleri kırmak,dağıtmak,bastırmak için saldırıyorlar buna karşın yürüyüş ve protestolarda bulunan devrimci muhalefete karşı demirel pişkin pişkin,'yollar yürünmekle aşınmaz' cinsinden laubali cevaplar demogojik konuşmalar 'soğuk savaş' stratejileri ile kıyım yapıyorlardı.bu faşizan saldırı ve yok etme pilanlarına karşılık başlayan devrimci mücadele onca devrimcinin,aydının öldürülmesi,üç devrimcinin idamının durdurulması için arkadaşlarıyla kızıldere'de eylem yapan mahir çayan ve on devrimcinin katli,iki ay sonra deniz,yusuf,hüseyin'in idam edilmesi ile kanlı biçimde noktalandı.1971 askeri faşist darbenin sözcüsü general darbeyi darbeyi savunacak ve örgütlenmenin ne denli kendileri  açısından tehlikeli olduğunu şöyle itiraf edecekti,'sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi geçti'...
    BİZ BU KANLI FAŞİST DÖNEMİ LİSE YILLARI  VE SONRASINDA USLU/USLU MAHALLEDE GEÇİRMİŞTİK!..1970-74..
    12 mart askeri faşist darbesinin,'soğuk savaş',komünizm umacası ile yeni yeni filizlenen devrimci mücadele ve örgütlülüklerin üzerindeki karabasan 1973 yılı itibariyle(karaoğlan efsanesi) yavaş yavaş kalkıyordu.türkiye bu açık-faşist dönemi çok ağır biçimde geçirmişti.onca devrimci/aydın katledilmiş devrimci önder kadrolar yok edilmiş,işçi sınıfı 15/16 haziran ve 'kanlı pazar' olayları ile susturulmaya çalışılmıştı.ikinci dünya savaşının hemen arkasından gelen değişimler ve dünya gerçekleriyle yüzleşen kemalistler nihayet 'tek parti dönemi'ni terk etmek zorunda kalmışlar 1950-60 iki dönem iktidara gelen menderes/bayar kliğinin faşizan,ırkçı yöntem ve uygulamaları(6-7 eylül olayları,'vatan cephesi' ve anti-demokratik baskı yasaları)dışarıda ise yeni dünyanın efendisi ABD ile entegre olması(marshall/truman doktrini)kurtuluş savaşı sonrası cumhuriyet değerlerinin düşmanca ortadan kaldırılma çabaları(DP,ittihat terakki'nin ideolojik devamcısı  anlamında)kemalist(!)TSK bünyesinde rahatsızlıklar yaratmış bu duruma ancak 'darbe' müdahale ile son verilebileceği üşüncesinin ağırlık kazanması sonucu 1960 darbesi gerçekleşmişti.
    KEMALİSTLER(!)1960 DARBESİ İLE TASFİYE EDECEKLERİNİ ZANNETTİKLERİ DEMOKRAT PARTİ ÇİZGİSİNİN BİÇİM DEĞİŞTİREREK 1965 SEÇİMLERİNDE ADALET PARTİSİ OLARAK İKTİDARA GELMESİNİ EENGELLEYEMEDİLER!...
    osmanlı geleneği,hilafet,klasik islam inancının siyasi temsilcisi,içi feodal milliyetçilikle doldurulmuş bir anlayışla iktidarı 'darbe',zor,seçim karışımı metodlarıyla almak gibi siyasi çizginin savunucusu olan 'ittihat terakki'nin tarihi süreç içinde bayrağı dp'den sonra 1965 seçimlerinde süleyman demirel başkanlığında ap'si aldı ve cumhuriyetin ideolojik savunucusu tsk ve chp üzerinde soğuk duş etkisi yaptı.ap. iktidarı,dp'nin 1950'li yıllarda 'demokrasi/özgürlük' adına yola çıkıp emperyalist blokla siyasi/askeri/ekonomik entegrasyon sağlama bayrak yarışını ap'si 1965 seçimlerinde devam ettirmek üzere iktidara geldi.tsk. içinde ise kemalistler,'gardrop atatürkçü' olarak nitelendirilen amerikancı generaller tarafından tasfiye edilmeye NATO ve benzeri askeri paktlarla güçlendirilen ordu yapılanmasını hedeflerken,içeride ise mit/kontrgerilla türü militarist örgütlenmelerle yeniden oluşturulacak emperyalizme sadık yerli işbirlikçi iktidarlarca yönetilecek anti-komünist çizgide burjuva hükümetler öngörüyorlardı.dünyanın çift kutuplu olduğu bu dönemde 1946 sonrasında yenilgi ile çıkan emperyalizm,abd. tarafından kaybedilen savaşı bu defa 'soğuk savaş' stratejileri ile kazanmaya yönlendirmeye sömürge/yarı sömürge ülkelerde(orta-doğu/uzak-doğu/latin amerika)işbirlikçi iktidarlar yaratarak hem 'pazar sorunu' hem 'siyasi erk' sorununu s.s.c.b'ye karşı kazanmaya,genişletmeye bunu 'siyasi zafer'e dönüştürmeye uğraşı içindeydiler.
    OSMANLICI/HİLAFETÇİ İTTİHAT TERAKKİ'NİN RUHUNU YENİDEN CANLANDIRMAK İSTEYEN DP'NİN 1960 DARBESİ İLE DEVRİLMESİNİN İNTİKAMINI AP'Sİ FAŞİZAN UYGULAMALARLA ALMAYA ÇALIŞTIYSA DA YÜKSELEN DEVRİMCİ MÜCADELE KARŞISINDA BAŞARILI OLAMADI!..
    1960-70 arası yükselen devrimci mücadele sonucu ap'nin ipleri elinden kaçırması amerikancı faşist ordu yapılanmasını  tedirgin etti.1960 darbesi burjuvazi arasındaki 'yerli/yabancı sermaye' gruplarının emperyalizm karşısında nasıl tavır alacakları konusunda aralarındaki anlaşmazlıkları su yüzüne çıkaran bir müdahale olmasına rağmen 1971 askeri faşist darbesi tamamen her anlamda latin amerika türü faşist bir askeri darbe ve seçimdi.sol/sosyalist,komünistler,demokrat,aydın,yurtseverler sudan bahanelerle tutuklanıp başlatılan amerikanvari mcarthy yöntemlerle yok edildiler.
    ASKERİ FAŞİST CUNTA(1971-73)KIŞLAYA DÖNMESİYLE YAPILAN GENEL SEÇİMLERDE 'KARAOĞLAN' EFSANESİ İLE ŞAHLANAN CHP ECEVİT'İN BECERİSİ VE HALK KİTLELERİNİN DEVRİMCİ TALEPLERİ İLE İKTİDARA GELDİ!..
    1960 darbesinden sonra 1965 seçimlerinde  'sağ/milliyetçi/muhafazakar' ap'sinin başında demirel iktidara gelirken bu defa tersi olmuş,1971 faşist askeri cunta sonrası 1973 seçimlerinde,cumhuriyetçi/halkçı(!)/aydın-demokrat kişiliği ile ecevit chp'yi sırtlayarak yoksul emekçi halk kitlelerinin desteği ile iktidar olmuştu.bu dönem benim ve yaşıtlarımın ecevit/chp'nin yanında halk kitlelerinin aktif biçimde bu dalgalanmada yer almasıydı.faşist dönem sonrası bu büyük kabarış ve heycan dalgası  meyvesini vermiş ecevit iktidar olmuştu.1960 müdahalesi sonucu yapılan 1960 anayasasının 1971 askeri faşist darbesi ile rafa kaldırılması,ecevit hükümetiyle bu durumun tekrar yerli yerine oturtulacağı düşüncesi egemendi.bu demokratik susamışlığın ecevit'in chp'sinden heycanla bekleniyordu.'su kullananın/toprak işleyenin','mit/kontrgerilla dağıtılsın','işkencecilerden hesap sorulsun' gibi istemler ve diğer 'demokratik talepler',1974 kıbrıs harekatı ile savaş/barış karşıtlığına,milliyetçi/ırkçı söylem ve eylemlere yenik düştü.

      4 Ağustos 2013 Pazar

      VAAZ VERMEDİK İNSANLARA!....

      vaaz vermedik insanlara/yalan söylemedik,altadmadık,gökten yağacağını müjdelemedik yaşamın/yeryüzünü müjdeledik emeğin en yüce değer olduğunu ve çalışmanın insanca/düşüncemiz,emeğimiz,ve bedenimizle savaştık/ne isa gibi pılımızı pırtımızı toplayıp sürgüne gittik kendi rızamızla/ne de muhammed gibi zengin bir kadının gölgesinde kılıç şaklattık/ne yaptıysak kendi gücümüzle kırdık zincirlerimizi tarihi süreç içinde/öyle birkaç yüzyıl değil/çekilmediğimiz çarmıh,gerilmediğimiz filistin askısı,derimiz yüzülüp diri diri yakıldığımız çıkmadığımız darağacı kalmadı/nefessiz soluksuz kan ter içinde mücadele ettik egemenlere karşı/biz suratımıza şamar ataıldığında diğer yanağımızı çevirmedik/kervancıbaşı değildik yapmadık bekçiliğini sermayenin/düşüncemiz emeğimizden başka yoktu özel mülkiyetimiz...

      GEZİ DİRENİŞİ ERDOĞAN'IN SİYASİ PARANOYALARINI SU YÜZÜNE ÇIKARDI!...

      GEZİ DİRENİŞİ ERDOĞAN'IN SİYASİ PARANOYALARINI SU YÜZÜNE ÇIKARDI!...
      04.08.2013 10:34:45 | Gezi Parkı direnişi

      Başbakana parlemento burjuva partilerce (CHP/MHP/bdp) muhalefet edildiğinde 'ileri demokrasi' nutukları atıyor,halk muhalefeti ve direnişi olduğunda 'siyasi paranoya'ya kapılarak kendisine 'darbe' hazırlıklarından ve kurulmaya çalışılan 'tuzak'lardan bahsetmeye,kendince 'siyasi serap'lar görmeye başlıyor(!)..psikoloji biliminde bu durum,aşırı endişe ve korkuyla karekterize edilen,sıkça mantıksız kuruntularla bilinen bir rahatsızlıktır.Başbakan'ın bu güne kadar(gezi direnişi) bu tür 'siyasi paranoya'ları yoktu.başka kuruntuları vardı.örneğin 'darbe' ve 'türban'...'darbe' denilince başbakanın anladığı 28 Şubat 'ta muhtereme yapıldığı iddaa edilen postmodern darbe girişimiydi.iktidarı boyunca sürekli bu korkuyu işledi durdu.bu tür bir darbenin kendisine de yapılacağı korkusuyla önce MİT'i sonra TSK'yı AKP'lileştirdi(!).bu da yer medi üzerine o ünlü 35.maddeyi kaldırarak 'darbe' korkusunu 'yasal' anlamda rafa kaldırdı.bu da korkularına çare olmadı son YAŞ toplantısında (MİT operasyonu gibi)ordu komutanlığı yapmamış birisini K.K.K'na getirdi ve 2015 ve sonrasını garantiye aldı(!)..Sn.başbakan'ın paranoyaları bitti mi?..tabi ki hayır!..tam işleri rayına koyuyor başkanlık sistemi ve 'kardeşim Gül'ü tasfiye(Osmanlı'da kardeş katliamı)etmeyi devreye söküyor ,'anayasa'denilen oyuncağı ile oynamaya başlıyordu ki o baş belası 'gezi direnişi' çıktı ve bütün o seneryoları suya gitti ve tekrar başbakanın siyasi paranoyaları nüksetmeye,35.md.kaldırmasına rağmen 'kardeşim Nursî'nin paldır küldür ABD(büyük ağbi)tarafından indirilmesiyle kuruntu ve korkuları ayyuka çıktı sanrı ve sayıklamaları,halkın direnişini 'faiz lobisi've 'dış mihrak' 'serap'ı ile açıklama yoluna gitti(!)..sn.başbakan bu sayıklama ve 'serap'larını polis şiddeti sonucu dolmabahçe camisine sığınanları dinsizlikle suçlayıp,camiye ayakkabıları ile girdiler,içki içtiler sanrısı ile süsledi.tutmadı tabi bu 'yalan'!.uydurma bir iddaa olduğu cami imamı tarafından açıklanınca olan imama oldu yerinden yurdundan apar topar alınarak sürgüne gönderildi adamcağız.imamda başbakanın kuruntu ve endişelerini gerçeğe çevirme konusunda hayalkırıklığı yaratınca başbakan iyice saldırgan bir dil ve tutum almaya 'polis teşkilatı'na,'emir verdim destan yazdılar' diye pohpohlayıp 'ulufe' dağıtarak ödüllendirdi.yetti mi?...hayır!...sn. başbakan dedezadeleri abdülhamit han gibi kimseye güvenemez jurnallere inanamaz hale gelmişti(!)...tam 'kardeşim abdullah'ı halledip c.başkanı rüyalarına dalacakken,onca gün ABD tarafından kulağına üflenen 'sabret ya erdoğan yakında ortadoğu'nun vazgeçilmez sultanı olacaksın' sözleriyle pupa yelken siyasi arenada yol alan sn. başbakan bir sabah uyandığında 'kardeşim mursi'nin siyasi ömrünün bittiğini duyunca yaşamı tekrar kabusa döndü.

      SİZ ORGANLARINIZI BAĞIŞLAYIN BEN BEYNİMİ BAĞIŞLAYACAĞIM 'BEYİN SALATASI' OLMAMAK İÇİN!(!)...

      varsa yoksa kalp elektrosu,efor testi,kolestrol/şeker/tansiyon....kan değerleri!(!)...ya 
      beynimiz?...yahu ne ile beslenir bu beyin,en çok ne iyi gelir bu beyazımsı kıvrım kıvrım
      kafatasımızın içindeki yumuşak peltemsi lopa?...hiç duydunuz mu en çok beynimize iyi
      gelen 'beslenme diyeti'ni?!(!)...duymadınız mı değil mi?...ben söyleyiyim mi?...söyle
      sem inanmazsınız gülersiniz bana katıla katıla!....

      'düşünce kürü' yapacaksınız sadece ve sadece!...en çok bundan hoşlanır beynimiz......
      onu düşüdürmekten hoşlanır,ona 'düşünce' okumaktan....'düşünce yürüyüşleri'...'düşün
      ce krosları'...'düşünce maratonları'n dan hoşlanır çok sever 'yüksek düşünce' atlamala
      rını,'ses' ve 'ışık' hızı koşmalarını çok sever....

      siz hiç beyin salatası yediniz mi?...severmisiniz 'beyin salatası'nı?...kıvırcık ve limon ile
      yemesini?...ne hissettiniz 'beyin salatası'nı yerken?..ağzınıza,dilinizin ucuna takıldı mı 
      düşünce parçacıkları?...hiç düşündünüz mü 'beyin salatası' yerken 'düşünce'yi yediğini
      zi?!(!)...

      siz organlarınızı bağışlayın ben beynimi bağışlaycağım!...'beyin salatası' olmamak için!.

      MENDERES/DEMİREL/ERBAKAN...'DARBE'LER VE AMERİKANVARİ MÜDAHALELER İLE İNDİRİLDİLER!..

      MENDERES/DEMİREL/ERBAKAN...'DARBE'LER VE AMERİKANVARİ MÜDAHALELER İLE İNDİRİLDİLER!..

      04.08.2013 10:13:18 | Gezi Parkı direnişi
      geçmişte 'toplum polisi',panzerleri vardı. mika başlıklarından ötürü 'fruko',polis otobüslerine 'kasa' denilirdi...o günün başbakanı demirel,'yollar yürünmekle aşınmaz!' diyordu(!)...ne oldu?..12 mart ve 12 eylül iki askeri faşist darbe gördü 'çoban sülü'(!)..çoban sülü'yü kim monte etmişti menderes/bayar'ın yerine ABD...darbeleri kim örgütledi?..yine ABD...yani?...erdoğan'ın muhterem gibi hiç şansı yok!..ABD tarafından 'milli görüş' kıspetinden çıkartılarak 'ılımlı islam' kıspeti giydirilen erdoğan ne yazık ki geçen onca sene içinde ABD'lileşemedi(!)..ne yaptı?..avrupa sermayesi tarafından 'hasta adam'ı olarak adlandırılan 'osmanlı'yı ayağa kaldırmaya 'neo osmanlı'cılığı sahnelemeye başladı.tarihsel süreç içinde 'siyasal','toplumsal' yapıları kendi dinamiğine göre şekillendiren 'kapitalizm' bu maharetini(!) tek tanrılı dinlerde uyguladı.önce hıristiyanlığı 'kapitalizm'e uygun ve kullanılır hale getirdikten sonra(reform)onunla 'tarihi/kutsal' ittifakını bozdu ve 'din'i yedeğine aldı!...bu bağlamda en büyük etken 'burjuva demokratik devrimler'in batıda,avrupa/ingiltere sermayesi tarafından gerçekleştirilmiş olması ve hıristiyan dünyasında yaşanmasıydı'BURJUVA DEMOKRATİK DEVRİMLER' dünyanın 'kuzey yarımküresi'nde gerçekleşti ve ağırlıkla müslüman toplumunun yaşadığı 'güney yarım küresi' sömürgeciler tarafından 'sömürge imparatorlukları'na dönüştürüldü.islam dünyası (osmanlı imp.) 'haçlı seferleri' ile aldığı yarayı ancak 1400'lü yıllardan itibaren sarmaya,yayılmaya başladı.başarısız 1600 zigetvar kuşatmasından sonra geri adım atmaya ve gerilemeye başlayan osmanlı yaşadığı çağı kavrayamayınca tarih sahnesinden 'hasta adam' konumuna düşmesi hız kazandı.