7 Eylül 2013 Cumartesi

KABAK ÇİÇEĞİ GİBİ AÇILIP SERPİLMİŞTİ!...1989-2008...

KABAK ÇİÇEĞİ GİBİ AÇILIP SERPİLMİŞTİ!...1989-2008...
giyimine dikkat eder,makyajına özen gösterir,kendisine farklı bir hava,yüz ifadesi verir,güzel görünmekten öte temiz,özenli,sade görünür,üzerinde aşırılıklar göremezdiniz.onu tanıdığım günlerde şöyle betimlemiştim onu,'saçlarını arkaya toplar geniş açık alnı ortaya çıkar güzel iri gözleri,oval yüzü,küçük çenesi,biçimli ağzı,pembe rujlu dudakları,kulakları ve ten rengi küpeleri çıkardı ortaya.kot pantolon yakası kalkık beyaz gömlek giyerdi. memeleri gerginleştirirdi gömleğini. biçimli fiziği gençkız güzelliği belirirdi.beyaz elleri ve pembe ojeli parmakları...'...1989..bu betimlemelerime karşılık,' beni o denli incelemişsiniz ki size gelirken elim ayağıma dolaşıyor.doğallığımı kaybettireceksiniz bana..'...1989...diyen gençkız facebook sayfasına koyduğu profil resimlerinde geçmiş özelliklerine ve savunularına aksine aşırı makyajlı,dekolte/seksi elbiselerle poz veriyor kadınlığını seksüaletesini öne çıkarıyordu.kariyer sahibi akademik ünvanı olan bir kadından öte filim aktrislerini aratmayan pozlar,duruşlar,yüz ifadeleri,aşırı makyaj ve parlaklık yansımıştı yüzüne.benim tanıdığım yıllarda savunduğu düşünce ve yaşam felsefesinin önüne geçmişti.

BAHAR TEMİZLİĞİ GEÇİRMİŞ YENİ TIRAŞLANMIŞ PEYZAJ RUTUŞLARI GEÇİLMİŞ LÜKS BİR EVİN ÖZEL BAHÇESİ GİBİYDİ KADININ PROFİL RESİMLERİ!...
geçmişini tamamen silmek için uğraştığı apaçıktı. sanal bir sayfada ressamlarla ilgili yazdığı biyografi yazılarına karşı yazdığım ve ikimizin bildiği ortak rumuzlar kullandığım yorumlarıma klasik cevaplar veriyor teşekkür ediyordu sadece o kadar.beni bile tanımak istemiyordu.olabilirdi uzun bir zaman geçmişti ve oldukça tartışmalı,karşılıklı suçlamalarla kopmuştuk birbirimizden.hiç ummadığım bir anda mail gönderdi bana,'mailini aldığımda arabadaydım.babama sordum soyismini..'....(2008)...alzheimer olmasındı sakın bu kız diye geçirdim içimden soyismimi anımsamadığına göre?..iz bırakmadım o zaman?...soruma,'aaaaaa!..olurmu canım!..anılarınızı okumuştum!..'...o an kendimi yıllar yıllar önce anılarını yazarak meşhur olmuş yaşlı/unutulmuş bir yazar olarak gördüm.anılarım ha?..başak?..diyemedim gerisini sormadım.titanik gibi görünmez buzul dağına çarpmış ve batmıştı ilişkimiz.titanik faciası gibi bizim ilişkimiz üzerinde sis perdesi kalkmamıştı.neden,niçinlerle boğuştum yıllarca.sorular sordum cevaplamaya çalıştım proğram işlemcisi oldum kendimin.yine konuşturamadım geçmişimi.bilim adamı titizliği ile çalışıyordum.onu bulmadıkça,onu konuşturmadıkça kafamdaki sorular cevaplanmayacak sis perdesi kalkmayacaktı.istediğim anı yakalamıştım bulmuştum onu ve yıllar yıllar sonra canlı bağlantı kurmuştum.oldukça heycanlıydım.nasıl olmazdım ki?..

1991 YILINDAN İTİBAREN HABER ALAMAMIŞTIM ONDAN.KAYIPTI...BATIKTI TİTANİK GİBİ!(!)...

1991 yılında gittiği iznik çini fırınları kazısı sırasında tanıştığı 'evli sevgili'si ile istanbul'a dönmüş ve bana son bir mektup bırakarak veda etmişti.'kazıda aradığımı bulamadım.boşluktan,yasaklara karşı gelmekten olacak birisiyle tanıştım adam evli.henüz evin haberi yok zor durumdayım.'...1991...kazıda bizim kız aradığını bulamamış ve başka şeyler kazımış bir apollon başını bulup temizleyerek dönmüştü istanbul'a.o günden sonra kayıptı bizim kız.belki görür konuşurum umuduyla 1993 yılunda mastır sınavına girdim ama onu göremedim.onyedi yıl sonra onu bulduğumda sınav anını şöyle anlattı,'sınavda kız arkadaşımı koydum aramıza.alyansın vardı parmağında..'...görmedim seni dedim.şaırdı,'aaaaa!..nasıl olur!..' dedi.(2008)..görmemiştim gerçekten onu gözüm kararmıştı belki hırsımdan,sinirimden etrafıma bakmamıştım.onu hem görmek istiyordum hem görmemek.sınavı kazanmak için değil bir bahane sonucu karşılaşmak istemiştim o kadar.tesadüfen sınavda yan yana düşmüştük ama o aramıza kız arkadaşını koymuş yan yana oturamamıştık.o beni görmüş ben onu görmemiştim her nedense(!)..ya benimle karşılaşmak istememiş veya kendisini hazır hissetmemişti.

5 Eylül 2013 Perşembe

PROMETHEUS NASIL ATEŞİ TANRILARDAN ÇALDI İSE BİZDE ....‏

  • PROMETHEUS NASIL ATEŞİ TANRILARDAN ÇALDI İSE BİZDE ....‏

PROMETHEUS NASIL ATEŞİ TANRILARDAN ÇALDI İSE BİZDE BURJUVAZİNİN YOKSUL EMKÇİ HALKIN GÖZÜNE ÇEKTİĞİ VE SINIF MÜCADELESİNİ GÖLGELEDİĞİ 'GÖZBAĞI'NI ÇEKTİK ALDIK ANTİ/FAŞİST MÜCADELE SONUNDA....(1960-80)...
içimde burjuva söylemli bir ses var bana döneceğine dair,güçlü bir ses!.nerden mi biliyorum?..eeeeee!..bütün o burjuva seneryolar böyle sonlanıyorda ondan(!)..'kader' gibi...sadece 'kısmet' eksik.çocukluğumuzun bayram günlerinin eğlencelerindendi.sokak sokak gezer,'kader kısmet beş kuruuuuuuş!..' diye bağırarak satardık tanrının sermayesini(!)..sen bakma öyle kutsallığına bu tür dini vaazların.ele ayağa,sokağa düşmüştü o da 'hayat kadını' gibi(!)..günboyu dolaştırırdık kazı/kazan kutusunu ve uyduruk hediyeleri.satabildiğimizi satar satamadığımızı gün sonu biz yerdik bilmem kaçıncı sınıf imalathanelerde yapılan şekerleme,çikolata türü hediyeleri.tanrı işine de karıştık.yani yapmadığımız iş kalmadı çocukluk günlerimizde(!)...akademik araştırma ve çalışman için lazım olan ve bir türlü gidip çekemediğin ressamın kale içindeki imzasını bir yakınım tarafından çektirip sana mail attırınca
,havalara uçmuş inanamamıştın.nasıl sevinmiş bana teşekkür etmiş,'her yerde tanıdığın var bakıyorumda?.' demiştin.doğru!..elim(iz) uzundur,uzanamayacağımız yer yok!...zorda kaldığın an haber ver yeter.yapamayacağımız,elde edemeyeceğimiz şey yok!..engels,'buyrun!..önce siz ateş edin mösyö burjuvazi!'..diye seslenir.prometheus nasıl ateşi tanrıların elinden çaldıysa bizde halkın gözüe burjuvazi tarafından çekilen ve 'sınıf mücadelesi'ni karartan gözbağını çektik aldık anti/faşist mücadele içinde.

SALLANIP DURDUN BENDEN SONRA SAAT SARKACI GİBİ(!)...(1989-91)..SAAT BAŞI SES VEREN ÇINNNNNNNN!.. ÇINNNNNNNNNNN!..ÖTEN,BİRŞEYLERİN BİTTİĞİNİ,BİRŞEYLERİN YENİDEN BAŞLADIĞINI ANLATAN ZAMANIN SESİ...NE YAZIK Kİ KİMSE DUYMADI BENDEN BAŞKA SENİN SESİNİ!..1989-2008...
benim(bizim)için milad,isa öncesi ve sonrası yok!..ne hicri ne miladi takvim.senin söylemin geçerli benim için.beraberce yazdığımız özeltarihimiz,'ne sizden önce ne sizden sonra bir erkekle bu denli dostluğu ve arkadaşlığı sizinle paylşatığım gibi paylaşmadım bu güne kadar.neden böyle oluyor anlamış değilim?'..(1989)..silmiştik burjuvazinin,idealizmin zaman/tarih başlangıçlarını,inan silmiştik.bizimle başladı 'insanlık tarihi'(!)...bizden önce ve bizden sonra!..senin,'ne sizden önce ne sizden sonra' diye başlayan ve kutsal kitapların giriş cümlelerini anımsatan 'ilahi','mitolojik' cümlelerin?..yeniden yazmıştık çizmiştik üzerini,burjuva zaman ve tarihin(!)..paylaşmıştık ilk defa özelimizde özgürce!...

AYDINLANIYORDU PİNOKYO'NUN YALANLARI(!)..ÖZELLİKLE ÖZEL YAŞAMINA İLİŞKİN İTİRAFLARI.SÖRF YAPMAYI SEVDİĞİ BELLİYDİ CİNSELLİĞİ ÜZERİNDE...
'sana rastladığımda yeni çıkmıştım bir ilişkiden boşluktaydım,o an kim çıksa karşıma yazışırdım!..'...2008...'sosyal medya' ağzı ile yazıyordu rahat ve pişkin.anlamalıydım facebook sayfasında yayınladığı bol makyajlı özel pozlar verdiği seksi resimlerinden.gençkızlığında doğallığı,sadeliği savunan kız şimdi seksi kadın pozlarındaydı.facebook sayfasına koyduğu kısa kesilmiş omuzlarına dökülmüş saçları o geniş güzel alnını kapatmış yüzü küçük çillerle sararmış iri güzel gözleri küçülmüş yuvalarına kaçmış elmacık kemikleri çıkmış ağzı sımsıkı kapanmış solmuştu benzi.çocuk esirgeme kurumunda veya yetimhanede kalmış bir hali vardı.veya faşizm döneminde alman nazi kamplarında kalmış işkence görmüş yahudi kızların resmini görür gibi oldum onun yüzünde.şok olmuştum.bu denli değişemezdi özellikle benim tanıdığım sevdiğim aşık olduğum  kız.onu çok iyi tanırdım,tanımlardım,'saçlarını geriye toplar o geniş açık alnı,oval yüzü,iri güzel gözleri,küçük burnu,kulakları ten rengi küpeleri,küçük biçimli ağzı,pembe rujlu dudakları belirirdi.yakası kalkık gömlek kot pantolon giyer kusursuz fiziği biçimli vücudu ortaya çıkar gergin gömleğinin üzerinde memeleri belirginleşirdi.beyaz küçük elleri pembe ojeli parmakları tamamlardı gençkız güzelliğini...' bu tanımlamam onu şaşırtmış,'beni o denli incelemişsiniz ki size gelirken elim ayağıma dolaşıyor.doğallığımı kaybettireceksiniz bana...'..(1989-90)...ilişkimizin kırılma noktasında bana verdiği muhtıra,'doğal olacaksın...aşırı sevgi omayacak..sende susmayacaksın bende!..'..(1989-90)..facebook sayfasına koyduğu sararmış/solmuş resmini eleştirdiğimde,'aaaa!..tam tersi bu resmimi çok severim.sonra kendime bakar makyajıma dikkat ederim!..'..2008..diye itiraz etmişti..bana geçmişte doğallık/sadelik üzerine  ikazlar yapan kız benim facebook resmini eleştirim üzerine şimdi aşırı makyaj ve salonvari dekolte elbiselerle poz veriyordu facebook sayfasının profilinde.....

    4 Eylül 2013 Çarşamba

    'MEKTUP'UN YAŞAMIMDA ÖZEL BİR YERİ VARDIR

    'MEKTUP'UN YAŞAMIMDA ÖZEL BİR YERİ VARDIR.'MEKTUPLA EĞİTİM',MAMAK ASKERİ CEZAEVİ GÜNLERİMDE YAZDIĞIM BEKLEDİĞİM MEKTUPLAR VE BU KIZIN BANA VAHİY İNER GİBİ İNEN GİZLİCE GÖNDERİLEN KÜÇÜK NOT MEKTUBU...VARDI VAR BU KIZLA ARAMDA GİZLİ BİR BAĞ?..MUTLAKA!..MUTLAKA!..
    tanışmış,yakınlaşmıştık sinemaya geldiği günlerde ama özelimize ait tek bir 'bilgi' yoktu,sormamış,merak etmemiştik birbirimizi.devrimci mücadele günlerinde yaşadığım soluduğum bireyselliğin toplumsallığa dönüştüğü o güzel günleri tekrar yaşamaya başlamıştım bu kızla.yaşama tekrar bağlanmış yaşamı örgütlemeye kendime gelmeye tutunmaya başlamıştım.yaşamın soluğunu yeniden duyuyordum bu kızla beraberken.evet!..yenilmiş(tik)tim..dışarı çıktığımızda içeride arkadaşlarla konuştuğumuz gibi devam etmiyordu yaşam.lafla peynir gemisi yürümüyordu.1975-80 arası verilen anti-faşist mücadele sonunda, 1971 yılında 'balyoz harekatı'na karşılık 1980 askeri faşist cunta hareketi 'buldozer' etkisindeydi.geçmişe ait hiç bir 'değer',örgütlülük kalmamıştı tutunacağımız.tam tersine dünya konjüktürü 80 öncesi gibi değildi biçimlendireceğimiz 'ideolojik' ayrışma içinde.dünya bir anda iki kutuplaşmanın yaydığı 'soğuk savaş' stratejisinden kopmaktaydı yavaş yavaş.s.s.c.b'de uygulanan 'reel sosyalizm' s.o.s vermekteydi.sınıf mücadelesinin ortaya koyduğu kesinlik ve saflaşmalar yerini belirsizliklere fluğ görüntülere bırakıyordu.ikinci dünya savaşı sonrası oluşan 'sosyalist blok' şimdi çatırdamaya başlamış o ünlü 'doğu bloku','demir perde' ülkeleri 'sosyalist' bloka karşı isyan haberleriyle burjuva basında şişiriliyor,ayaklanmalar kışkırtılıyor,kanlı olaylara neden oluyor romanya'da nikolay çavuşesku eşi ile birlikte kurşuna diziliyor azgın bir 'sosyalizm' düşmanlığı alev alev balkanlardan avrupa içlerine doğru yayılıyordu.sovyet devriminin geldiği nokta üzerinde çok şey söylenebilirdi,söylenmişti zaten ama bu denli tersine döneceği bu denli 'karşı devrim' rüzgarının gerici/faşizan kapitalist örgütlenmeleri şişireceği kimsenin aklına gelmezdi.

    ONU BU KOCA ŞEHİRDE NASIL BULACAKTIM!?.

    ONU BU KOCA ŞEHİRDE NASIL BULACAKTIM!?..BELKİ DE MARX GÖNDERMİŞTİ ONU BANA!(!)..BAŞKA KİM TANIRDI BENİ BU KOCA ŞEHİRDE?..ONUN TEORİK KURAMSAL İDEOLOJİK ÜTOPYASINI TAŞIYAN BİRİSİ OLARAK!(!)..'AŞK' GİBİDİR 'DEVRİM'!..
    onunla nasıl tanıştığımız konusunda anlaşamamış tanışmamızı,'gizemliydi gerçekten tanışmamız.trans halindeydik sizinle!..'..(1989-90)..diye tanımlamıştı.bende,seninle içiçeyiz demiştim... karşılık olarak.çok tutmuştu bu benzetmemi.tanışıklığımızın,karşılaşmamızın üzerinde hala bir sis perdesi vardı aydınlatamadığımız.devrimci mücadelede arkadaşlarımla nasıl yan yana gelip mücadele içinde savaşıp tanıştıysam bu kızla öyle tanışmıştım 1987 sonu hapishaneden çıktığımda çalıştığım sinemanın kitap reyonunda.belki de marx göndermişti onu bana,'bak git kızım!.. bak bakalım ne yapar ne eder bu çocuklar?.şöyle bir gözucuyla hissettirmeden'(!)..başka kim tanırdı beni?onun teorik kuramsal ideolojik ütopyasını taşıyan birisi olarak.yenilmiştik 1960-71 aralığında olduğu gibi.1975-80 yükselen devrimci mücadeleyi taşıyamamıştık gençlik ateşimizle,toyluğumuzla(!)..yenilmiştik yine!..ne demişti mao,'yenilgiler bizim öğretmenlerimizdir!'..paris komünü,avrupa sınıf mücadeleleri,sovyet devrimi,çin,vietnam,küba,latin amerika/afrika kurtuluş mücadelelri ve ülkemde yeşeren sosyalist mücadele.'aşk' gibidir 'devrim'..sarıp sarmalar sizi hiç ummadığınız bir anda.nar gibi bir ateşin içinde bulursunuz kendinizi spartaküs,nesimi,şeyh bedrettin,pir sultan,yunus,karacaoğlan,kazak abdal,hallacı mansur.liseyi bitirmiş ergenlikten yeni çıkmıştık o yıllarda(1970-75).1971 askeri faşist cuntanın son dönemleri ve gençliğimizin o ilk çıngı düştüğü fokurdadığımız günlerdi.devrimci önderlerden bize,onurlu ve baş eğmeyen bir mücadele sonunda karşılaştıkları dar ağaçlarında,kızıldere köy evlerinde,vartinik,inekli köyünde,şehir hücre evlerinde yaşamlarını gözlerini kırpmadan sonlandırdıkları ve geriye kalan 'yenilgi'ydi.bir şarkı sözüydü adeta bize miras kalan,'yine bana hüsran yine bana hasret var/yine bana esmer günler/yine bana sensiz günler düştü'(kayahan)...

     

    GİZLİCE GÖNDERMİŞTİ BANA O KÜÇÜK NOT MEKTUBUNU

    GİZLİCE GÖNDERMİŞTİ BANA O KÜÇÜK NOT MEKTUBUNU.DEVRİMCİ MÜCADELEDE KULLANDIĞIMIZ YÖNTEMLE ULAŞTIRMIŞTI BANA.BUNDAN DAHA GÜZEL,HEYCANLI,KUTSAL NE OLABİLİRDİ?..
    yok!..yok!..mutlaka bu kızla ben geçmiş dönemde(1975-80)faşizme karşı mücadelede beraberdik ama tanışmıyorduk onunla.'siyasi reankarnasyon' yaşıyordum onunla.tanışmamız,yaklaşımlarımız,düşünsel örtüşmelerimiz tesadüfi olamazdı.mutlaka!..mutl...aka!..bir bağ vardı aramızda açıklayamadığımız.ben ona seninle içiçeyiz diyordum.çok tutmuştu bu benzetmemi.bak!..seni konuşturacağım,içindeki kızla tanıştıracağım diyordum.çünkü hissediyordum,bu havayı yaratanın içinde taşıdığı kız olduğunu.onun peşindeydim.ilişkimizde bu denli güçlü bir çekim alanı olmasının başka ne gibi bir nedeni olabilirdi.bana yaklaşan,sokulan,içiçe olan o değilde içindeki kızdı.bu gizemli ilişki bana müthiş bir heycan veriyordu.aynı zamanda mutluydum bir kız tarafından önemsendiğim için.bir gün elinde içeride tutuklu olan bir devrimcinin şiir kitabıyla geldi yanıma.k.burjuva aydın,demokrat çıtı pıtı bir kızın elinde ne geziyordu bu kitap.şaşırmadım değil,kendimi anlatma anlamında ona devrimci düşüncelerimi açıklama konusunda cesaretim arttı.kendimi tekrar mahalle çalışmasında bulmuştum ve bu kız gizlice gönderilmişti yanıma faşizme karşı mücadelede.geçmiş devrimci mücadelede yaşadığım bütün o 'gizli'likleri yaşıyordum bu kızla.peygamberlere gönderilen ve yeryüzü insanlarına 'tanrı' söylemini ileten ayetti.gökten vahiy iner gibi inmişti bu kızın küçük not mektubu bana.

    'İNSAN ACIDAN KAÇAR HAZZA YÖNELİR'..FREUD..BU SAPTAMAYI EN GÜZEL SOMUT BİÇİMDE SEN UYGULADIN YAŞAMINDA!..

    'İNSAN ACIDAN KAÇAR HAZZA YÖNELİR'..FREUD..BU SAPTAMAYI EN GÜZEL SOMUT BİÇİMDE SEN UYGULADIN YAŞAMINDA!..sen alışmışsın savrulmaya.yaşam diyalektiğin bu!..senin yaşam felsefen,'hızlı yaşa cesedin yakışıklı olsun' arabesk söylemi.ne diyordun seks partnerine,'ne olacaksa olsun artık hiç bir şey umurumda değil.alışmış kudurmuştan beterdir'...(2009-2011)..'sıradan' insanlar gibi yaşayamazsın. sen.sıradışısın,elit,elitist,asil,soylu(!)...ben sıradan bir insanım dediğimde bana nasıl kızmıştın anımsadınmı?..'nasıl sıradan bir insan olabilirsin.sıradan insan olsa olsa bizim sinemanın gişeci kızı olur'...(1989)...farkında değildin sen henüz o günlerde burjuva düzenin ve nimetlerinden insanların nasıl ne biçimde faydalanabildiğinden.biz devrimciler 'sıradan' olmak zorundaydık,sıradan insanları kazanabilmek için.onların bir parçasıydık aslında.emekçi sınıfın çocukları.senin gibi yabancılaşıp 'küçük burjuva' düşünce ve hayallere kaptırsaydık kendimizi,devrimci saflarda değil burjuva düzenin bir vidası,contası olur çıkardık.gişeci kız,evet sıradan bir insandı ama farkında değildi neden kendini,vücudunu,kadınlığını sattığını?.yani 'sıradan' olmak yetmiyordu.nedenleri,niçinleri,sonuçları vardı irdelenecek.yıllar yıllar sonra ne oldu biliyormusun?...'sıradan' dediğin,küçümsediğin sizin sinemanın gişeci kızının konumuna düştün.yaaaaaa!?...işte böyle 'küçük sevgili'????!!!!!...mutsuz bir evlilikten sonra neden sevgili üzerine sevgili değiştirdiğini,bununda seni kesmeyerek freud'un betimlediği,'insan acıdan kaçar hazza yönelir' saptamasını  seks partnerinle yaşam biçimi haline getirdiğini sizin sinemacı kız gibi hiç sorgulamadın,neden böyle oluyor diye kurgulamadın kendini?...bu kurulu burjuva düzen sana göre değildi.evlenmek,ev işleri,çocuk doğurmak,ev sevişmeleri,ev seksi.annen seni bu günler için değil,fildişi kulende rahat rahat sıradan insanlara yukarıdan bakarak yaşamayı,bu tür bir yaşam felsefesini senin bilincinde ve ruhunda gergef gibi dokuyarak yetiştirdi seni.sanat/kültür faaliyetleri,dil kursları ile sosyal yaşam arasında seni izole etti.altmışsekizli bir ailenin kızı olmana rağmen siyasal fırtınalardan korudu sardı sarmaladı etkilenmemen için.' internetten tanıştığım birisiyle evlendim ne yani asosyal mi oluyorum şimdi?..altmışsekizli bizimkiler ama apolitik yetiştirdiler beni!..'...(2008)...sonuç?..asosyal/apolitik seksüel bir kadın!..annen erdi muradına sen çıktın kerevetine!(!)...

    SİNEMADAN AYRILMIŞTIM,KOPMUŞTUK ANİDEN.

    SİNEMADAN AYRILMIŞTIM,KOPMUŞTUK ANİDEN.GÖKSEL BİR GÖNDERİ GİBİ GİZLİCE BANA GÖNDERİLEN 'KÜÇÜK NOT MEKTUBU' (KUTSAL AYET) BİZİ GİZEMLİ BİÇİMDE TEKRAR BULUŞTURMUŞTU!...(1989-91)..
    nasıl bir bağ kurabilirdim onunla.babasına soramazdım çünkü biraz nahoş ayrılmıştık.devrimci mücadele içinde örgütlenme,gizlilik ilkelerine uyma,'özel'imizi unutma,toplumsallaşma gibi kriterlere göre şekillenen 'hücre' yapılanmasını andırıyordu 'küçük sevgili' ile ilişkilerimiz.özelimize ait hiçbir bilgi yoktu karşılıklı birbirimizde sinemada yaşadıklarımızdan başka.birbirimize 'özel' sorular,özelimize ilişkin kimsin,necisin,inmisin,cinmisin,kimin fesisin dahi dememiştik.tahliye olan ve bir dönemimi,yaşamımı,mücadele biçimimi kapatan ben değildim ve kaldığım yerden 'devrimci mücadele'ye devam ediyordum sinemada(!)..ve bu kız bana bilinmeyen bir merkezden,örgütlülükten gönderilmişti.karşılaşmamız,tanışmamız,kaynaşmamız,düşünsel uyuşmamız,öngörülerimiz 'bilim kurgu' romanlarına,roman kahramanlarına taş çıkartacak cinstendi.biliçdışı bir yaşam çizgisi bizi yönlendiriyordu sinemada.'küçük sevgili' sinemaya geldiğinde yanıma iniyor kitap reyonunun karşısına yan yana geçip oturarak 'düşünsel ayin'imize başlıyorduk.tanrı/mürid ilişkisi vardı üzerimizde.kitap reyonu tapınağımızdı ve biz tapınıyorduk gün boyu büyülenmişcesine.akşama doğru babasının üst fuayeden bize seslenmesiyle uyanıyorduk ayinden,'haydi kızım hazırlan akşam oldu gidiyoruz artık!..'..tanrısını kaybetmiş bir mürid gibiydim sersemlemiştim onun yokluğunda.ne yapmalıydım,nasıl bulabilirdim onu.günlerce kafa patlattım yoktu yok işte!.mutlaka bir neden bulup ilişki kurmalıydım mutlaka!.'küçük sevgili'ye o günlerde bir iki müzik kaseti vermiştim ama geri getirmemiş veya unutmuştu.bütün cesaretimi toplayarak sinemaya babasının yanına gittim.beni gayet iyi karşıladı bir süre sohbet ettikten sonra kasetlerimi istedim gönderebilirse sevinirim dedim.bir kaç gün sonra uğradığımda kasetlerimi göndermişti.babası küçük paketi uzattı aldım teşekkür ettim ve çıktım.bu projemden pek ses çıkmamıştı.kızı babasıyla bana bir selam dahi göndermemişti işte(!).eve dönerken hiç ilgilenmediğim paketi otobüste açtım can sıkıntısından.kasetin içinde katlanmış bir not mektubu vardı.heycanla katlanmış sayfayı açtım ve o an 'ayet'in farkına vardım.gizlice gönderilmiş küçük ama anlamlı bir not mektuptu.'sinemya geldiğimde kitaplığın ve sizin yerinizde yeller estiğini gördüm.bir anlam veremedim ve şaşırdım.kimseye bir şey soramadım.olup biteni sizden dinlemek isterdim doğusu.size nasıl ulaşabilirim.telefonunuzu nerden öğrenebilirim.tabi bu sorularıma cevap vermeniz mümkün değil.telefonunuzu bulur bulmaz sizi arayacağım.ben oldukça iyiyim okula gidip geliyorum.ilk günlerin karmaşası var.zamanla düzelir umudundayım.selamlar!..iyi günler diliyorum!..' (1989)..benden sonra sinemaya uğramış,tam o ara ben kasetlerimi istediğim günlerde ilişki kurmak için bu istem ikimiz için neden olmuş ve kısa ama o güzel küçük not mektubu yazıp kaset kapağının içine yerleştirmiş gizlice babasıyla bana göndermişti kutsal kitapların ayet sayfaları gibi(!)..bu iletiden sonra onunla ilişki kurmanın yolları üzerine düşünmeye başladım.ne yapabilir telefonumu ona nasıl ulaştırabilirdim?..ilk projem tutmuştu tesadüfi olarak.bundan sonra işleri tesadüflere bırakmamak lazımdı.sinemada bilet gişesine bakan kızla samimiydim müdürün evinin telefonu varmı sende diye sordum yoktu.aram iyiydi ev telefonumu verdim ve gelirse iletirsen sevinirim dedim.kızcağız,'tabi hoca ne demek?..'dedi notumu aldı.bir zaman sonra uğradım olumsuzdu gelmemişti sinemaya 'küçük sevgili'.sonuç alacak denemeleri devreye sokmalıydım.iş için tekrar c.oğlu'na geçmeye başladım.tanıdığım vasıtasıyla yine 'kitap dağıtım şirketi'nde işe başladım.o da ist.üniv.sanat tarihi bölümünü kazanmıştı.aramızda bir kilometre dahi yoktu.belki sabahları vapurda karşılaşırız diye her sabah vapuru didik didik arıyordum ama yoktu.ya geç gidiyor veya hergün geçmiyordu belki okula.o ara müşterilere paket ve hesap döküm kağıtlarını 'aps'ile ben gönderiyordum ve her akşam mutlaka büyük postaneye uğruyordum.bir gün gözüme ücretsiz dağıtılan telefon rehberi ptt fihristi çarptı yeni yıl telefon rehberi dağıtım kitapçığı.aldım eve koydum lazım olur diyerek.nasıl aklıma geldi bilmiyorum  'küçük sevgili'nin babasının izinden ev telefonlarını buldum.fazla benzer isim soyisim yoktu.oturdukları semti bildiğim için büyük olasılıkla aldığım telefon numarası evlerinin telefonuydu.ve bir akşam üzeri heycanla evden evlerini aradım.tam onikiden vurmuştum hedefi 'küçük sevgili'ydi çıkan.sessiz ve fısıltılı bir sesle konuşuyordu.uygun olmadığını anladım ve başka bir zaman arayıp arayamayacağımı sordum.'hayır!..'..dedi.o denli yumuşak,sıcak bir fısıldama ile söyledi ki bana göre dünyanın en güzel 'hayır!' seslendirmesiyle 'evet!.' cümlesiydi.sevinçle kapattım telefonu randevu almış gibi(!)...

      LİSEDEN SONRA EVİN YOLUNU UNUTMUŞ(TUK)TUM DİĞER ARKADAŞLARIM GİBİ(1975-80)...

      LİSEDEN SONRA EVİN YOLUNU UNUTMUŞ(TUK)TUM DİĞER ARKADAŞLARIM GİBİ(1975-80)...

      liseden sonra evin yolunu unutmuştuk her arkadaş gibi.devrimci mücadele içinde kaybolmuştuk.kimliğimiz,rengimiz.cinsiyetimiz,düşüncelerimiz eşitlenmişti.lenin'in,'suya dalmak lazım!..' sözünü yerine getirmiş dalmıştık derin sulara faşizme karşı mücadele alanlarına.nasıl gelişebilirdi arkadaşlıklar,yakınlaşmalar,aşklar,...sınıf mücadelesi???..'küçük sevgili'ile tanışmamız 'devrimci mücadele'ile tanışmam gibi olmuştu.'düşünsel'di...'düşünce yaşıtım' diyordum ona,bozuşmamız sonrası barışmamızda,'biz ne olursa olsun yazışacak,konuşacak bir şeyler buluruz değilmi?..'...diyordu.evet!..böyle bir empati vardı aramızda.bu empati zaman içinde sempatiye sonra benim ona beraber olma yaşam arkadaşlığı teklifimlle sonuçlanmıştı.benim yaptığım bir şans denemesiydi.cinsellik,cinsiyet,erkek/kadın ilişkilerinin ötesinde yakalamıştık birbirimizi.güzel,narin,ince,çıtı pıtı,nazik,düşünsel k.burjuva aydın bir görünümü vardı.ben ise,içeriden yeni çıkmış yenilmiş bie devrimcydim.(1987).aramızda gözle görülür biçimde yaş farkı olmasına rağmen olağanüstü biçimde örtüşmüştük birbirimizle.yıllar önce tanışmışızda tesadüfen buluşmuş eski dost/arkadaş gibi yakalamıştık geçmişimizi.tadına doyulmaz doğal,akışkan,gürül gürül akan sohbetler yapıyorduk onunla sinemanın alt fuayesinde sarı ampul ışıkları altında nem ve küf kokan havasında.(1989)..1987 içeriden çıkmış 1989 yılında k.köyde yeni açılan bir sinemanın kitap reyonunda iş bulmuştum.burada tanıştım 'küçük sevgili'ile.babası sinemanın müdürüydü yanında gelip gidiyordu kızı.bir gün yer altından yerüstüne hava almak,sigara içmek için çıkmış döndüğümde 'küçük sevgili'yi kitap reyonunda kitap seçerken bulmuştum.müdürün kızı olduğunu söyledi.seçtiği kitapları paketleyip hesaplayıp verdim.ertesi gün babası,'ya hoca bizim kıza bayağı indirim yapmışsın sağol!..bizim kız kitapkurdudur çok okur.teşekkür ediyor indirim için.annesi bir kaç haftalığına yurtdışına çıktı.içine kapanıktır bizim kız.annesine düşkündür evde sıkılmasın diye yanımda getirip götürüyorum onun için.'..(1989)...'küçük sevgili' hakkında ilk elden bilgileri babasından almıştım.babasının anlatımından eser yoktu kızından.içine kapanıktır dediği kızı bana karşı sıcak ve samimiydi tam aksine.açık denizde yelkenleri şişmiş pupa yelken yol alıyorduk beraberce.bu defa babası şaşırmıştı kızının bu denli kabuğunu kırıp yumurtadan çıkmasına(!)...biz sohbete dalmış kendimizden geçmişcesine konuşuyorken yanımızdan geçen babası söylenerek geçerdi yanımızdan,'ne bulur ne konuşur bunlar saatlerce?..hayret bi şey yaaaaa!..'...

      1 Eylül 2013 Pazar

      RANDEVUSUZ AYRILMIŞTIK BELİRSİZLİKLER İÇİNDE!...BEN ONUNLA YIKANMAK İSTİYORDUM ZAMAN IRMAĞINDA DİYALEKTİK BİÇİMDE!..(1989-90)...

      RANDEVUSUZ AYRILMIŞTIK BELİRSİZLİKLER İÇİNDE!...BEN ONUNLA YIKANMAK İSTİYORDUM ZAMAN IRMAĞINDA DİYALEKTİK BİÇİMDE!..(1989-90)...
      ilişkimiz ne olacaktı belli değildi.kaç gün sürdü bilmiyorum.okul çıkışı bir akşam üzeri işyerime uğradı galiba.heycanımı yatıştırarak karşıladım onu.resmi,yüzeysel konuşmalardan sonra mektup bıraktı ve çıktı.bir pazar günü telefon konuşmamız sonrasında kopan ilişkimiz üzerine uzun uzadıya yazılmış bir mektuptu.benim,artık ilişkimizi ailelerimize açıklayalım önerime,'çok hızlı yaşadık!..' diye cevaplamış bu belirsizlik üzerine bende,'peki o zaman bir süre görüşmeyelim.duygu ve düşüncelerin otursun o zaman oturur konuşuruz demiştim.'siz kararlarınızı hep böyle aniden mi alırsınız?..o an ne yapacağımı şaşırdım buz gibi oldum.'...beni o günlerde bana hediye ettiğ nilüfer'in yeni çıkan 'sen muhimsin' kasetinin şarkı sözleriye eleştiriyordu.' 'hani ellerin nerde/hani verdiğin sözler/gözyaşlarımdasın...'...' oldukça sarsıldığı,üzüldüğü belliydi yaşadıklarını yazıya dökmesinden.yine çözüm yoktu zamansızlığı,aramızdaki ilişkiyi nasıl ileriye taşıyacağımız konusunda.üzerine gitmek istemedim yakınlaşmış tekrar bir araya gelmiş barışmışken aynı konuyu ısıtmanın yanlışı tekrarlamanın bir anlamı yoktu.işi yine zamana bıraktım.aile içi durumunu az çok tahmin edebiliyordum.annesi ile babasının arasında esen sert soğuk mutsuzluk rüzgarları onu benimle olan ilişkisini adlandırmak için uygun değildi.' bizimkiler anlaşamıyorlar.babam yakında evden ayrılacak galiba!..' diye çıtlatmıştı bana yaşadıklarını.huzursuz,mutsuz bir aile ortamında bizim ilişkimizi kaldıracak psikolojik ortam yoktu doğal olarak.açıkça yazmasa da yaşadığı psikolojiyi ve yaşadıklarını yazarak benden 'zaman' istiyordu soluklanmak.fırsat kolluyor olabilirdi.ama benimle bu durumu konuşup paylaşabilirdi düşüncelerini.bu anlamda tek bir cümle yoktu.liseli aşıklar gibi davranıyordu bana,'gözyaşlarımdasın' şarkı sözleriyle(!)...sinemada konuştuğumuz tartıştığımız 'düşünsel' yanımız kalmamıştı.aşkımı,sevgimi alfabe üzerinden kelime ve cümlelerden geçiriyordum.o ise,yazdıklarımı okuyordu karşılıksız cümlelerle.bir kaç değerlendirme dışında tutunacak dal yoktu gürül gürül akan nehirde.ben onunla yıkanmak istiyordum zaman ırmağında diyalektik biçimde.